Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Yakarışın Yanan Nefesi

Damarlarımızda kaynayan ve yaralarımızdan taşmak için hazırlanana kanmadık. Yakışmazdı, başına buyruk harflerin düzenbazlığı rızamıza. Biliyorduk, dilemenin yüreğimize su serpen bir alev olduğunu. Kıvranışımızın hatırına bağışlanacağımızı umarak, bağrımızda yanan ateş körüklendikçe yakındık. Zulmeden bir asilik rüzgârıydı, kapılmadık karanlığın bozgunluğuna. İsyan şiirleri yazmadık mesela. Sınırın ötesine varmanın, kibrin tehdidine rastlamak olduğunu sezdiğimizden. Yalnızca bağlı olduğumuza teslim olmak güçlendirdi, takati kalmayan hevesimizi. Yaşamı yadsıyanların aksine, sitemlerin kurduğumuz irtibata delikler açmasına da izin vermedik. Duru ve tesirli bir serzenişin vaat edildiğinden haberdardık çünkü ağlamak, dizginleyemediğimize boyun eğmememiz için verilen bir haktı. Biz de size göz yaşlarımızla başkaldırabildik.

Neden siz de ışık hızında yitirdiğimiz çokça masumiyet varken, arsızlaşan bir duyarsızlıkla uyuklayanlara karşı gelmediniz? Kök salan uyuşukluktu, sinsice kör eden bazılarınızın merhametini. Kıyamet koparken ürperemeyenleri dürtemediniz. Başkalarının acılarıyla süsleyerek oluşturduğunuz ve kendinizi onurlandırmaktan başka bir işe yaramayan tüm sözlerinizi yeryüzünden süpürmeliydiniz. Tek bir gerçekliği bırakmalıydınız geriye ve katledilen özgürlüğün çığlığıyla dünyayı sağır etmeliydiniz. Tepkinizin kudretinden yer yerinden oynamalıydı ama gelin görün ki dirayetsizliğiniz perişan etti ümidinizi ve kınayamadınız, kahreden utanca küstahça göz yumanları. Basiretinize tereddütsüz güvendiğiniz için galeyana geldiniz sonra. İnsanlık yem olurken hayvanlığa, siz birbirinizi yemeyi tercih ettiniz.

Şimdi anlıyor musunuz, sizler hırçınlığı bu kadar rahatça taşırken neden isyan sadece bizim üzerimizdeyken sırıtır? Hoyrat değildir, dilimizden dökülenler ve yakınırken de boynumuz kıldan incedir. Uçtuğumuzda gecenin esareti yoklarsa fayda vermez aniden gürlemek, gördüklerimizden önce göremediklerimizi sindirmeye cesaret ederiz. Hatalarımızla yüzleştikçe ayna tutarız yanlışlarınıza. Gerçekleri yüzünüze yumuşatarak vurmak için her gün kendimize şikâyet dilekçesi göndeririz. Dönüşmeyen tarafımızla uysal bir kavgadayızdır, yeniliği kazanmak için yenilgiyle koşmayız. Düşündüklerimize kuşkuyla yaklaşır, aklımıza getiremediklerimizin varlığından emin oluruz. Öyle biliriz ki haklılığımız imitasyon, haksızlığımız gerçek çıkabilir. Ararken aldanabilir, sevildiğimizi sanırken nefret edilebilir, barışı düşlerken küskünlükle boğuşabiliriz. Üstelik ikram sandığımız kurulmuş bir tuzak da olabilir. Bu yüzden sözlüklerimizde inkâr; yasaklı bir kelimedir, karşılaştığımızda bile irkiliriz. 

Siz yine, pusuda bekleyen nankörlüğe vicdanını kaptırmayanların uyarılarına aldırış etmediğiniz gibi debelenen sancılarımızı es geçmeye devam edin. Aralarında anlaşmazlık bulunan kelimelerin sürüklediği kaosa, arabulucu harflerle yaklaşanları yok sayın. Biz de birbirini iten kutupların arasında, kabul olmuş dualarımızla bir çekim yaratmaya çalışalım. Kibrin karargâhında öfke nöbeti tutanlara inat, tevazu meydanında nabız yoklayalım. Akıllara durgunluk veren fırtınanıza karşı tedbirler alalım. 

Bundan sonra başınızı kuma gömüp söylenenleri işitmeseniz de ne yazar? Geçmişin, şimdiye çelme takmasına izin vermeyerek geleceği kurtarmaya çalışan birileri elbet çıkar. İşte o günün gelip gözü pek rehavetinizin sönmesi içindir bunca feryadımız. Aslında sivri dilinizle sızlattığınız kırılganlığımız reddedilirken, hüznümüzü kimin avutacağının başından beri farkındaydık. Sizlere bu şekilde sitem etmekle bir yere varamayacağımızı bilirdik ve yalnızca müracaat ettiğimize yakınırdık. Acizlik boyumuzun ölçüsünü alırdı ve sesimiz Furuğ Ferruhzad gibi yakından duyana yalvarırken yankılanırdı:

“karanlık kafesin darlığından

bu dünyanın koyu bataklığından çıkıp gelen

yakarış dolu sesimi duy

âh… ey eşi benzeri olmayan kadir Tanrı”

Sayı: Sayı 06

Kategori: Deneme

Yazar: Edanur Kaya