Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Son Sözümüz: Artık Hürsünüz!

Sonsuz ufuklarla çevrelenmiş berrak bir gök altında yemyeşil ovalar, çayırlar, kırlar ve
rengarenk çiçeklerle bezeli bir toprak. Her yanda şırıl şırıl akan hayat kaynağı sular, su
kenarında ötüşen kuşlar. Her vakit ayrı bir güzellikle doğan bir güneş ve göğü aydınlatan
kandiller. Her yanda muhteşem bir düzen… İnsan böyle bir dünyada gözünü açıyor. Sanki her
şey ona hizmetkar olmuş gibi fakat o, bu eşsiz diyarda bir esir. O, ebediyet yurdunun fani
sürgünü. Rahmet boyalı zincirler, onu sürgünden kurtarmak için takılmış boynuna ve o, ya bu
sürgün diyarında esir olacak ya da hatasının bedelini ödeyip kullukla azat…
İnsan, hayata yani her şeye bir sürgünle başladı. Kusurunun tövbesi kabul edilen atasının
talihinden bir hisse aramaktı vazifesi. Her şeyin Rabbi, onu her şeye köle olabilecek kadar hür
yaratmıştı. Bu yüzden hür kalmalıydı, hür kalmak için savaşmalıydı insan. Onun en büyük
düşmanı sürgün olduğu bu diyarda kendi içine nefy olan bir başka hükümzedeydi, nefisti.
İnsan bu sürgünzededen azat oldukça özgürleşecekti.
İnsanın en büyük düşmanı nefsiydi fakat tek düşman bu değildi. Onun dört bir yanı kendini
prangaya vurmak için bekleyen hasımlarla çevrilmişti. Toplum onu kendisinden ayırmaya,
fikirlerinden, hayallerinden tecrit ettirmeye yeminli gibiydi. Hele de 21. yüzyılda. İçinde
bulunmak mecburiyetinde kaldığı sistem onu, para kazanma aracı olarak görüyordu.
Birbiriyle zıt gibi görünen, girift güruhlar ittifak halinde bir yerlere sürgün ediyordu insanı.
Düşünmeye, sürgünlüğünü fark etmeye mecali kalmayan insan; uysallaşıyor, herkesleşiyor ve
esir oluyordu. 21. yüzyılın en büyük sürgünü belki de buydu. İnsanı telefona, internete,
keşmekeş içinde yalnızlığa hapsettiği yetmezmiş gibi bir de herkes gibi olmaya nefyediyordu
onu. İnsanı her yaşta farklı zincirlere rabt ediyordu bu çağ. Daha küçük bir çocukken ilim
edinmeyi talep etme yetisi elinden alınmış. Okula sürgün edilmişti. Oysa ilim, aşk ile kaimdi.
Zorla edinilen bilgi asla kalıcı ve sağlıklı olamazdı… Ve biz küçücük çocuklar, para uğruna
çalışmaya mahkum edilmiştik. Bir şeyleri sevmeye ve aşık olmaya hakkımız yoktu çünkü hür
değildik. Bize kalem kullanmayı öğretmediler, kalemi sevemedik. Kağıdın değerini yine
kağıtla (parayla) ölçüyorlardı bu yüzden kağıt bizim için kıymetsizdi.
Sayılar ve harfler ulaşacağımız makamların anahtarıydı. Ve biz her türlü makamdan daha
değerli olan bu anahtarları makam uğruna harcamıştık…
Bize hiçbir zaman hayal kurmayı öğretmediler. “İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşardı.”
Fakat biz yaşayamıyor, sadece ölümü bekliyorduk. Bir davaya sarılmak gibi bir lüksümüz
yoktu. Akışın bizi götürdüğü yere gitmek gibi bir zorunluluğumuz vardı, halbuki akışların
yönünü değiştirebilecek güce maliktik. Fakat sahip olduğumuz kuvvet elimizden alınmıştı.
Biz bu çağın sürgün çocuklarıydık. Azad olmak için sürgün edildiğimiz vatanımızda bizi
maddeye köle etmeye çalışıyorlardı. An be an azalıyordu direncimizin katsayısı. Ve bizim

sesimiz gittikçe boğuklaşıyor. Fakat biliyoruz ki kalpler bir devrim bekliyor. Ve biz
Rasulullah’ın önderliğinde kalpleri her türlü esaretten kurtaran “la ilahe illallah” kelamını
yeniden haykırmaya geliyoruz.
Sürgün edildiğimiz dünyada kimseye köle olmamaya yeminli ruhlarımız secdede yeni
manifestolar yazmak için kalemlerini kınından çıkardılar. Bütün alemleri kuşatan sesimizi
bağımsızlığa iştahlı olan yürekler işitecek ve özgürlüğün alamet-i farikası olan Ümmeti
Muhammed’in bir ferdi olma şerefi -inşaallah- sürgünümüzü hitama erdirecek.

Sayı: Sayı 01

Kategori: Deneme

Yazar: Muhammet Berk Güldür