Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Pencere Önü Kuşları

Kuş geldi kondu penceremin kenarına. İrkildim. Koltuğun kenarına yasladığım başımı
kaldırarak bir heyecanla kuşu perde arkasından seyretmeye başladım. Perdenin arkasında
olmasaydım hemen uçuverirdi biliyordum. O yüzden nazik hareketlerle yaklaştım, yaklaştım.
En ufak hareketimin onu ürkütmesinden itina ederek. İkincisi de yanında beliriverdi hemen.
Belki de dedim kendi kendime. Dillerince bir üslupla o çağırmıştır bir diğerini. “Gel,
güvenilir bir pencere önü buldum” demiştir. Çünkü çıkılan yolda bu büyük bir meseledir.

Ve çünkü buralarda artık güvenilir bir yer, bir yol bulmak zordur. Ürkütenleri çoktur, gidip
geri gelmeyenleri, vefasızları çoktur buraların. Kendi yolu değilse pisletenleri,
temizlemeyenleri ve unutanları çoktur. Ama bunlar öyle midir? İmrenilen uçuşuyla
maviliklerde süzülenler. Kimseciklere zarar vermeden görevini yerine getiren, yıkmayan,
yapan güzeller. Güvenli gördüğü yerlere yuva inşa eden, büyük bir titizlikle kendine yeni bir
dünya kuran, yeni bir yolculuğa başlayan pencere önü kuşları…

Bir kuştan bile nasiplenecek, yolculuğundan öğrenilecek ne çok şey vardı aslında. Ders
çıkarılacak, görecek çok şey vardı. Perde arkasındaki seyrime, gözlerini inceleyerek devam
ettim. Nasıl muazzamdı. Ekmek kırıntılarını yiyişine baktım, nasıl zarifti. Yolculuğundan
meğer neler alabilirmişim kendi heybeme; konması, yemek yemesi, bakışı… Hırs yok, kin
yok, hiddet yok. Yanındakinin nasibine saldırmıyor. Kendi önünden önünden yiyor. Kuş bile
biliyor rızkı vereni. Sen nasıl unutursun dedim.

Aklımdan geçen düşüncelere bir yenisini ekleyerek bizden neden bu kadar ürküyorlar diye de
düşündüm. Usulca gidiverdikleri yollarında bizimle karşılaşınca neden hemen uçuyorlar?
Neden yaklaştığımız an kaçıyorlar diye. Bazen insan bile insandan kaçıyorken onlara çok
görmemeliydim bunu, biliyordum. İnsan bile insanın evini bozuyorken, dost görünüp düşman
olabiliyorken. Onların da öyle sanıyor olmasını, yaptığı yuvayı bu denli koruyor oluşunu çok
görmemeliydim. “İnsanın yaptığını insana, şu kuş yapmıyor” diyerek sürdürdüm seyrimi.

Hem uçmaya can atışları hem de durdukları yerdeki görevlerini hızlı hızlı yerine getirmeye
çalışmaları çok aşinaydı. Yolculuklarını itinayla sürdürmeleri, tüm engellere rağmen
göstermiş oldukları çaba çok benzerdi. Ama tek fark; onlar bu yolda çok istemiyordu, çok
sevmiyordu. Bulduklarıyla yetiniyorlardı. Sanki çok’larda bir ürkeklik olduğunu biliyorlardı.

Çok isterlerse uçup gidivereceğinin korkusunu yaşıyorlardı. Nereden biliyorlardı?
Kendilerinden. Çünkü bir kanat çırpışlarına bakıyordu her şey.

Ah pencere önü kuşları! Aldınız da nerelere götürdünüz bir kuş ürkekliğiyle, şu kuş kadar
yerde, kuş kadarcık yer kaplayan şu bedenimi, ruhumu. Meğer ne çok öğrenecek şeyim
varmış sizden. Yine gelin. Benim penceremin önü de sizden öğrenmeye niyetlenen şu kalbim
de size açık.

Pencere önü çiçeğiniz olsun amenna ama pencere önü kuşlarınız da olsun…
Çiçek de iyidir.
Kuş da kitap da.

Sayı: Sayı 02

Kategori: Deneme

Yazar: Şeyma Yılmaz Cebeci