Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Öteki Amnezi 

Kovulduğum günü hatırlıyorum. Sana bu hikayeyi anlatacağım. Çokça anlattım, biliyorum. Hiç dinlememiş gibi dinleyeceksin beni ve ben hiç anlamamış gibi yapacağım dinlemediğini. Tekrar anlatacağım sana bu hikayeyi. Bedenimi bir kefene koyup kıbleye dönük yerleştirdiğinde toprağa, duymayacaksın bir daha sesimden. Tek anım bu, tek hatırladığım. Neyi unuttum anımsayamıyorum. Zihnim boşluk ve sanıyorum oldukça küçük artık. Ama önemli değil. Hâlâ atıyorken kalbim dinleyeceksin beni ve gülümseyeceksin anlamadan.

Kovuldum haberim yoktu. Kentin sessiz, gri merdivenleri vardı. Tanıdık bir bakış aransa o merdivenlerde rastlaşılırdı. Üst üste binerdi binalar. Baktıkça döküntüsü üstüne sıçrardı. Akşam vakti kıyama durduğunda kubbeli camiler, kıyameti anımsatırdı. Densizliğimden yakalandım, ötekiliğimden tahammülsüzlükle. Kentteki haşerat sürüsü paçalarıma bulaşmıştı. Kovdum. Kovduğum an anladım ki kovulmuştum. Kovulmuşlukla ettiğim her dua, beni diri bir kayboluşa götürdü. Kayboluşun dirisi ölüsünden beterdir. Atılan her adımla beslenir bu kayboluş. Ümitle sığındım her kutsal mabede. Yine aynı utançla kovuldum. Tekrar ve tekrar.

Yağmurlu bir geceydi. Yokuşlu, ıslak sokakları vardı kentin. Issız sokaklarda gölgeleri sayabilecek kadardı ışık. Alenen itildiğim öte burasıydı. Hayır, ölüme terk edilmedim hiç. Sıyrıldım. Gündüzün aydınlığında gözler önünde sınırı hiç tanımlanmamış öfkeden kinden ve tiksintiden.

Hiç bilmem eksik benliğin bütünlüklü bir manaya dönüşebileceğini. Bu cahillikle savurdum parçalarını benliğin. Kırık ve kıvrık parçalar, gün gelip de bütünleştiğinde şu gördüğün iskeletimi eğdi. El açıp boyun eğmekten kovulmadım ama kovuldum ve el açıp boyun eğdim. Eğik omuzuma gördüğün şu kambur yerleşti. Aşağıdaydım artık ve aşağılandım. Böylece öteye hep kamburumdan savruldum. Savuran yücelenendi. Yüceleyen kimdi, bilmiyorum ama herhalde bendim. Yücelenen ne demekti, bilmiyorum ama herhalde ötekileşmemekti.

Hani şu çarpıkça bütünleşen benliğime bir isim okusam “öteki” derdim. Böylece şimdilerde yitirdiğim ötekinin belleğini edindim. Fazlaca zahmetliydi bu hamallık. Ürkütmemek için belleği, fısıldayarak söyledim her bildiğimi. Bildiğim yalnızca savrulmaktı; benden, bedenden ve ürküntüden.

Kentin yol kenarında takılırdı ayağım. Savrulurdu bedenim ama değmezdi yere hiç ellerim. Düşmedim ama doğrulmadım da sancılarımdan. Kusurun olduğu yerde nevruz çalgıları susmaz, demişti bir düşen. Ondan sonra ne zaman sendelesem bir düğün işittim içten. Sonsuz bir çemberi yol edindim ben de. Döndüm ve döndüm. Başka bir zaman işlerdi dönüşümle. Kovduğum tüm o haşereler döndü benimle. Döndükçe arındılar sokaklardan. Kimi görsem benimle dönen, yalvardım, al kamburumu benden! Gölgesi büyük, korkuyorum bedenimden. 

Yası tutulmamış ölümden sana sığınırım Allah’ım, kimseye kambur olmak istemem.

Sayı: Sayı 08

Kategori: Deneme

Yazar: Vildan Tezel