Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Lem’a ve Mitra

Kadim geleneklerde güneş fenomenine ulvi bir mana ve gerçeklik payı biçilmiştir. Karanlıktan aydınlığa geçen bu süreçte aydınlatıcı görevini yerine getiren güneş, yıllarca insanın hizmetine sunulmuş bir nimet olarak pek çok kez medeniyetlerin baş öğesi olmuştur. İfrat ve tefriti nokta-i nazara alacak olursak, hakikat bağlamında insanlık için güneşin hem müspet hem de menfî yönleri vardır. Tarih boyunca güneşin hakikat ile girift bir ilişkisi var olmuştur. Güneşin doğuşuna, aydınlanan mekâna, mükemmel manzaraya ve renk cümbüşüne hayran kalan insan, her şeyin apaçık ayan beyan olmasından etkilenerek, hakikati güneşe benzetmiştir. Pers/Hint/Roma ve İslam düşüncesinde hakikat, güneşe benzetilmiş ve farklı adlandırmalar yapılmıştır. Şems (antik dönemde Şamaş), Lem’a ve Mitra kelimelerini misal vermek gerekir. Şems, Arap dilinde güneş demektir, şemsiye kelimesi ise güneşin yakıcılığından korunmak için bir gölgelik olarak adlandırılmıştır. Lem’a ve Mitra kelimesi ise bazı hesaplamalara göre güneşten dünyamıza sekiz dakikada ulaşan ışık huzmelerine verilen isimdir. İfrat ve tefriti nokta-i nazara alıp, bu konu üzerine tefekkür etmek lazım gelir. Kabullenmemiz gereken nokta; insanlık için güneşin hem müspet hem de menfi yönleri olduğudur. Mesela şafağın sökmesi ile insan, ışık huzmelerine ve aydınlattığı çevreye hayran olur, gözleri kamaşır. Fakat direkt olarak ışığın kaynağı olan güneşe bakacak olursa gözleri kör ve manen bitap düşer. Hakikat nazarında değerlendirecek olursak mutlak doğruya bir anda vasıl olmanın insan zihnini istikametten uzaklaştırabilme dahilinde olduğunu unutmamak gerekir. Neticede hakikat ancak sabırlı kullara nasip olmaktadır. Farabi, Füsusü’l Hikme eserinde mealen şu örneği vermektedir: “Hakikat( Vacibu’l vücud) tıpkı güneş gibidir. Güneş nasıl ki etrafı tenvir edip, kendisi görünmüyorsa ve etrafı aydınlatarak varlığını ilan ediyorsa işte tıpkı vacibu’l vücud olan Rab ise görünmez ve yarattığı mahluklar vasıtasıyla bilinir.” demektedir. Şüphesiz insan mutlak hakikat karşısında hayret etmektedir ancak hayretin dozu kaçtığı takdirde karanlığa düşebilmektedir, tıpkı filmlerde gördüğümüz (Matrix) hiçbir eşyası olmayan bembeyaz aydınlık oda da mahsur kalmak gibi. Batıl, Mitra’yı yani güneşi kutsallaştırarak, muharref hâle getirmiş ve sanki marifetmiş gibi El-Halık ismine muhalif tavır takınarak, kendini bembeyaz odaya hapsetmiştir. İnsan, itidal ve fıtrat üzere düşünüp tıpkı güneş gibi parlayan kutsal hakikatin şükrünü ve sabrını eda edebilme mütevazılığını sergileme çabası içinde olursa beyaz zindandan kurtulup, batılın algı oyunlarına kanmayacaktır.

Lem’a ise  kutsaliyete olan alçakgönüllülük, bağlılık ve şüpheye düşmemeyi temsilen gönül dünyamızda yer edinmiştir. Hakikate giden yolda yersiz şüphelere düşmeme meselesi hakkında Platon’un Mağara Alegorisi adlı benzetmesini misal vermek gerekmektedir. Arayışta olan insan için gölgeler bir anlam ifade etmez, önyargı zincirlerini kırıp, dışarı çıktığında güneş hüzmeleri yani lem’alar ruhuna mana zerk etmiş olacaktır ve böylece hakikat karşısında tüm benliğiyle teslim olup, İsmail’ini  kurban edecektir.  

 

Sayı: Sayı 12

Kategori: Deneme

Yazar: Hikmet Şeyhanlıoğlu