Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Köşedeki Fırın

Sanria Caddesi’nin köşesinde, güneşin bile uğramadığı bir sokak vardı. Taş duvarları rutubet kokuyor, çöpü karıştıran kedilerin gürültüsü dışında hiç bir ses çıkmıyordu. Genelde kendi içinde kaybolmuş insanların kasvetli dünyalarını yansıtan bu sokağın sonunda, buraya ait değilmiş gibi duran sıcacık bir koku vardı; vanilya, tereyağı ve taze ekmek… Fırının, gelenlerin koyduğu “Köşedeki Fırın” dışında bir ismi yoktu. Zaten olsa bile kimsenin bulma çabasına gireceği bir noktada değildi. Ancak buraya gelme şansına erişen her insan, içinde tattığı o leziz mamüllerin verdiği hoş bir his ile ayrılırdı. 

“Bugün de içimde… bir sıkıntı var,” dedi Zeyna. Gerçekten de öyleydi, onu gören insanlar üstünde dolaşan kasveti sezebilirdi. 

“Merak etme, bahar yağmurlarıdır bunlar…” dedi fırının sahibi Bayan Sevi, “…kötüye işaret olduğunu düşünmüyorum”. 

Bu sırada fırından çıkan taze ekmekleri vitrindeki yerine koydu, üzerlerini sarı beyaz bir sofra beziyle örttü. “Her çıkan buluttan korkmamalısın,” diye devam etti. 

“Ya korkmak değil de… huzursuz hissetmek diyelim… Bu yüzden geldim buraya. Bugün benim için neyin var?” dedi Zeyna.  

“Bir tatlı kaşığı vanilya, iki bardak buğday unu… ve son olarak bir tutam güneş! Evet evet, bu tarif senin içindeki kara bulutları götürecek, merak etme sen!” 

Zeyna, vitrinin yanındaki eski tabureye oturdu ve Bayan Sevi’ye “Güneş mi?.. Ne demek istiyorsun?” diye merakla sordu. Aslına bakılırsa, Bayan Sevi anlaşılması zor bir insandı. Hiç kimse onun daha önce yaptığı ürünün aynısını yiyemezdi. Sanki her seferinde insanların ihtiyaçlarına göre malzemeler değişirdi. “Güneş… Demek istediğimi sana kekini hazırladıktan sonra anlayacaksın. Sen şimdi bekle, müşteri gelirse bana seslen, ben içeriye gidiyorum.” 

Bayan Sevi içeri gittiğinde ortalık terk edilmiş bir sessizliğe büründü. Zeyna arkasına yaslandı ve etrafı incelemeye başladı. Vitrinin önünde duran ekmeklerin üzerine serili sarı beyaz sofra bezine baktı. “Güneş…” Bayan Sevi’nin kekine ekleyeceği “güneş” tam olarak neydi? Derin bir nefes aldı… Fırını saran odun ateşi kokusuyla birlikte içindeki huzursuzluk bir nebze yatışmış gibiydi. 

O sırada, kapı hafifçe aralandı. İçeri yaşlı, kambur bir adam girdi. Elinde olan un çuvalını hafif bir gürültü ile tezgahın yanına bıraktı, ellerindeki unu silkeledi. Gözleri yorgun ama dikkatliydi. Zeyna, biraz çekinerek, “Hoşgeldiniz, size nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu. 

Adam, vitrine göz gezdirdi ve elini çenesine koyarak düşündü. “İçimi ısıtacak bir şey arıyorum…” dedi kısık bir sesle “…Uzun süredir geceleri ayaktaydım, havalarda soğuk tabii.” 

Zeyna kaşlarını çattı. “Neyi kastediyorsunuz?” 

Adamın kırışık yüzünde bir gülümseme yayıldı “Bayan Sevi’nin tarifleri kızım, öyle eşsiz ve güzeldir ki, insanın içindeki karanlığı yok eder anında. Işık, hayatına gökyüzünden değil, Bayan Sevi’nin  mutfağından girer bazen.” 

Adam, vitrinin arkasındaki eski tahta taburelerden birine oturdu. “…Sen yeni misin burada?” 

“Sayılır,” diye cevapladı Zeyna. “Bayan Sevi’nin fırınına daha önce de geldim, burayı seviyor olmama rağmen  her şeyi bildiğimi söyleyemem.” 

Adam derin bir nefes aldı ve parmaklarını masanın üzerinde eski bir dostu selamlıyormuş gibi gezdirdi. “Bayan Sevi’yi yıllardır tanırım… Tarif defteri yoktur, o an hissettiği gibi yapar mamüllerini. Lezzetli mi lezzetlidir ama işte tekrar aynısını yiyemezsin” 

Tam o anda, mutfağın kapısı hafifçe aralandı ve içeriden mis gibi tereyağı ve tarçın kokuları yayıldı. Bayan Sevi, elinde küçük bir kekle geri döndü. Kekin üzeri altın sarısıydı ve sanki kendi içinde hafifçe parlıyordu.  

“İşte senin için bir tutam güneş,” dedi Bayan Sevi, kek tabağını Zeyna’nın önüne koyarken. O an yüzündeki gülümseme, Zeyna’ya annesini hatırlattı. İçten, güzel ve huzur verici… 

Zeyna kekin üzerine doğru eğildi. Sanki içinde sıcak bir ışık varmış gibi parlıyordu “Bu… Nasıl ya?” 

Bayan Sevi gülümsedi. “Güneş, bazen gökyüzünde değildir, Zeyna. Bazen içimizde saklıdır. Sadece onu ortaya çıkaracak doğru ortama ihtiyacın vardır.” 

Zeyna, kekinden küçük bir ısırık aldı. O anda içindeki bulutların dağıldığını ve hafiflediğini hissetti. Belki de gerçekten, hayat kendi içinde güneşli tarifler taşıyordu. 

Fırından çıkıp kollarını açtı ve iç çekti. Rüzgâr yüzüne çarpıp giderken, keki yediğinde olduğu gibi rüzgâr, hem güneş getiriyor  hem de bir tutam huzursuzluğu alıp götürüyordu. 

Bayan Sevi’ye el sallamak için arkasına döndüğünde fırının orada olmadığını gördü. Sadece bir güneş grafitisi ve onun hemen dibinde bir papatya onu karşıladı. Zeyna ellerini cebine koydu ve biraz önce fırının olduğu yere bakıp gülümsedi. Oradan uzaklaşırken Bayan Sevi’nin sözleri aklına geldi: “İşte senin için bir tutam güneş… Yani umut! 

Sayı: Sayı 12

Kategori: Öykü

Yazar: Eslem Ayşe Kılıç