Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Huzurlu Hülyaların Zuhuru

“Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!..

İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”

Mümkün olmayan ferahlığın imkânı peşinde, dumanlı bunalımların kahrından kaçanların yani can havliyle geceden kurtulmaya çalışanların, gök aydınlanmaya başlarken sakinleştiği ton giydirilmiş üzerlerimize. Korkuların döve döve dağıtmayı amaçladığı umudumuzdan ürker hâle gelip heveslerimizi bile sakıncalı sanırken, yine de bir hayale tutunmanın verdiği güvenle yaşama bağlanmış gibiyiz. Sokaklarda patlak veren cinnet karşısında kaskatı kesilirken, kendi iç nizamımızı korumak için dalgaların uğramadığı kıyılara uzanmak ve durgun denizlerin ufkuna bakarak huzuru çağırmak istemişiz. Mecali kalmayan ama yine de içindeki güneşin doğmasını bekleyenlerin rengiymiş mavi. Havf ve Recâ terazisindeki dengeyi bozan ağırlığın, taşımakta zorlandığı duygu olduğunu fark edenlerin hissettiği eksiklikmiş. Birden gelen sevinç tesellisiyle ağlamanın kesilip kabullenmeyle gelen suskunluğa sahip çıkmakmış. Biz zulmettikçe kendimize, göğsümüzün yarılarak ışıkla doldurulması, kasvetin buğusunda inciyi bulurken yaşanılan hayretin dirayeti doğurmasıymış.

Yeryüzüne tecelli eden bu iki zıtlıkların ortaya çıkardığı uyum yani hüzünle umudun arasındaki saat diliminde, zamanın akıp gidiyor olması akıllara tek bir şeyi getiriyor: Celâl içre Cemâl vardır. Tıpkı Bosna’daki soykırımın gizlenmeye çalışıldığı, insanların sevdiklerinin cenazelerine bile ulaşamadığı o günlerin karanlığında, ölümün dirilttiği çiçeklere konan mavi kelebeklerin aranılanı buldurmasıyla buruk da olsa, gönüllerdeki imanı güçlendiren bir sevinç yaşatması gibi. Hüzün yılının ardından Miraç’ın gerçekleşmesi, Anadolu’da fikirleriyle Moğol istilasının tahribatını onaranların yetişmesi, bugün yaşadığımız kıyametin ümmeti uyandırıyor olması da bu durumu doğruluyor. Acılar karşısında terk edilmediğimizin bir göstergesi olan ilahi avuntular bizi daha da güçlendiriyor. Bu yüzden sadece olumsuzluklara odaklanıp güzeli görememek ya da yalnızca dünyanın tatlı yanıyla meşgul olup acısına göz yummak bizi kör ediyor. Oysa mavi, sabahın kıymetini gece sayesinde bilenlerin görebildiği bir renktir.

Yahya Kemal’in “Yürü!” dediği de kaybedişlerin kazandırdığı özgürlük yoludur. Başarısızlıkların başarıları taçlandıracağı, düşmelerin yükselmeleri anlamlı kılacağı, ölümlerin dirilişlere neden olacağı, zorluklara rağmen yürümeye devam edenler için her zaman açık olan bir yol. Burada ilerleyenler, önündeki belirsizliğe kapılıp zaman zaman şüpheye düşebilir veya korkabilir ama yine de fark etmeliler ki yolu şekillendiren umutlarıdır ve özgürlük son duraktır. 

Özellikle Mevlana’nın düşünceden ibaret olduğumuzu söylemesi de bu dizeleri anlamlı kılar. Zor zamanlarda dahi güzeli düşünmek, içimizde güller yetiştirecektir. Çünkü insan, aklıyla yoğunlaşıp gönlünden dillendirdiği şeyle karşı karşıya kalır. Yürüdüğümüz yolu dikenlerle çevirebiliriz veyahut karşılaştığımız engelleri iyiye yormaya çalışarak kolaylaştırabiliriz. Yaşam öykümüz yazılmış olsa da rolümüzü belirleyecek olan bizleriz.Zaten Şeyh Galip’in “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen” demesi de bize gösteriyor ki insan, kendisine güzelce bakmalı ve hürmet göstermelidir. Biz tüm alemlerin özü olan fıtratımızdan uzaklaştıkça aslında kendimizin zalimliğini üstleniyoruz. Umutsuzluk en büyük zulüm olarak bizi tüketiyor. Kendi kendine eziyet eden insanların hâli de toplumların çöküşüne neden oluyor. Varlığımızın kıymetini bildiğimizde ve içimizdeki o güçlü potansiyelin farkında olduğumuzda, yolu da dünyayı da güzelleştirmek mümkün. Yeter ki değişime, kendimize yönelttiğimiz bakışları düzeltmekle başlayalım. Yeryüzünün barışı için kendimizle barışalım. Yaşadığımız çağ, her ne kadar karamsar bir tabloya maruz bıraksa da biz her zaman maviyi hatırlayalım.

Sayı: Sayı 09

Kategori: Deneme

Yazar: Edanur Kaya