Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Güneş Yoldaşı

 

Cemazi-Gelé

Ve ben

Başarısız bir isyancı gibi

Sürülüyorum Sibirya dehlizlerine

Soğuk var

Ateşim dayanıyor kırkbuçuğa

Ve yine

Ben

Burada bu soğuğa ve

Sessizliğe alışıyorum

 

Kırılacak tüm taşlar kırıldı

Kesilecek ağaç kalmadı

Telgraf çektiler Başkırma’ya

-Pek çalışkan- dediler hakkımda

-Pek kırılgan-

İznimiz varmış birkaç saat

Yâd saatleriymiş bunlar

Son saatleriymiş tüm insanlığın

 

Yattığımız yatak taştan

Paltomuz kıştan

Gözümüz pustan

Dilimiz sustan

Usandı.

Dayanılacak gibi değil buralar

Hissetmesek, belki

Ama dayanılacak gibi değil

 

Geçen birimizi kurşuna dizdiler

Görmeliydin

Ölüm duruşluydu

Ölüme duruşlu

Acımadan tam tamına 15 haydut

Göz kırpmadan, iç çekmeden

Hiç kesmeden

Üstüne kurşun yağdırdılar

Dağ dağlığını yapıp yerinde durdu

Gök göklüğünü yapıp yerinde durdu da

İnsan insanlığını yapıp bir kabre dahi koyamadı

 

Burada işimiz bitti

Tahtalar kesilip yontuldu

Üstüne ipler bağlandı

Karlar kızıla boyandı

Ve taştan taburelerle tamam edildi sehpamız

 

Yüzüme karşı birkaç söz okudular

Birkaç acıklı bakış arasında ilmek geçirdiler boynuma

Pek acemiydi seyisim

Elleri titrek titrek sıktarıyordu ipi

Özür dilemek istedi, susturdum

Son sözümde güneşle olan arkadaşlığımızı anlattım

Güneşin ilk yaradılışında onunla arkadaşlığıma şaşırdılar

Ve son sözlerim böyle hayretle bitti

 

Yavaşça sarsıldım

Aşağı doğru çekildim boşlukta

Ve güneş orada parladı

Sitemliydim belki

Neredeydin diye sorabilirdim

Ama vakit yoktu

Son bir kez

Doyasıya baktım ona

Rengi gözden kaybolana dek

Güneş bir daha doğmadı bu topraklara

Ve

Bir isyancı daha uzandı güneşe

(2018)

 

 

Après-Âhir

Güneş doğdu

Boynumda sallanan ipin

Kuru yanı artık daha keskin

Akbabalar birbirine haberi

Gülerek verdiler

 

Toprak ısınıyor

Elimi sürdüğüm yerden yeni

Bir elma ağacı bitecek

Kadınlar anılmaz artık

Tam altına düşeceğim

 

Düşeceğim ve

Bu olacak adım

Asılı ilmeğin üstüne

Gizli damgası vurulmuş bir not bırakacağım:

‘Sevgili ölüm, sevgili hayat

Ruhum daralıyor, ruhum vasat’

 

Vakit o vakit

Değil bedenimi bir kefene sarsınlar

Güneşi gördüğüm yerden uzakta

İfritlerin ördüğü bezler verilecek bana

Hesaplaşacağım mahvımla

 

Bana hangi mahvın yanadır şimdi

Ve ben hangi mahvıma sürüleceğim

Güneş doğdu ve niyedir

Buz tutar değdiğin yerlerim diyerek

Sorduğum soruların cevabını

Alamam sorsam da.

Kalmak acıklı bir ıslık belki

Ama

Çağırır beni bir yankı gibi

Ölümün sesi

 

Hesabım zor, bırak gideyim

(2021)

 

Işrun-Vingtième

Bir asır oldu buradayım

Bir asır sürdü sürgünüm

Bir asır her sene bugün

Dünden biraz daha farklı

Ve dünden daha dün

Bu bulut dağılmadı

Bu taşlar kırılmadı

Bir asır

Her gün

Bir karga yonttu

Yazgı dedim buna ben

Önce boynuma geçirilen ipin

Sonra boynumda sallanan ipin

Ve son saniyede boynumdan ayrılmayan ipin

Hepsinin

Tüm hepsinin her saniyesi

Bir asır sürdü

Bana ağlayan seyisin

Beni unutan kimselerin

Sonra beni keşfedip

Bir kutsal haber gibi

Ayaklarıma güzel yağlar sürenlerin

Hesap soranların dünden

Hepsinin ama hepsinin

Her saniyesini izleyişim

Bir asır sürdü

Bu karanlık

 

İfritlerle savaşmadan

Cinlerin perilerin

Eskicilerin otağlarını dağıtmadan

Sadece güneşi düşündüm

Bir baharın haberini

Zemherinin ortasında

Kanımla getiren güneşi

Kaburgama dayanmış

İnce bir tığı alıp kıramayacak

Kadar olan ben

Şimdi hangi hesabı sorabilirim

Ayaklarıma güzel kokulu yağlar sürülmüşken

Geleyim diye kaç ceylan avlanmışsa

Hoş kokayım diye

Yürüyeyim diye

Hepsinin hesabını bir bir vermekten

Ve gitmekten o kadar uzak

Gagavuz kızların eteklerini yırtarak

Unutarak Arap atlarını

O ince bilekleri unutarak

Hoş koku duymadan

Dokunmadan pamuğa

İncire

Zeytine

Bir baharı yüz sene

Yüz sene yaşadım

Bunlarla adım yan yana yazılmışken

Kader yasasına

Saat onikiyken üstelik

Daha vakit kalmamışken

Yeni bir çağa

Rüzgâr, rüzgâr gibi değilken

Tüm bu hesapları nasıl sorarım

 

Hala bekliyorum

Onyıllar benim önümde soyundu

Saklanan tüm insanlardan

Benim önümde anlaştılar

Kanlarını benim üstüme sürdüler bir söz olarak

Sonra yine benim önümde silahlar çekildi

Çocuklar

Kadınlar

Yaşlılar

Benim önümde katledildi

Bir bebek

Yeni bir ölüm şekli olarak

İzlenerek öldürüldü

Güneş hala tepedeydi

Toprak kızmıştı

Su kusmuştu

Ve benim önümde soyunan

Hala giyinmemişti

Hareket etmeye çalıştıkça

Karga daha hızlı

Daha hızlı yonttu kalbimi

Yüzüme karşı okunan

Birkaç acıklı sözün tercümesi

Buymuş demek ki

Demek ki gördüklerim ancak bende kalabilirmiş

Dokunduklarım

Duyduklarım

Ve nihayetinde gittiklerim bir asır

Ölümün bile sebepsiz

Bir ödül olduğu

Bilinmez sır

 

Her gizli odada

Perdesi çekilmiş her evde

Sıkı sıkı

Benden bir parça koparıldı

Baş köşeye koydular

Örtüler örttüler üstüme

Günah işlerken

Yediklerinden koydular önüme

İçtikleriyle yıkadılar her sene bugün

Haberi unuttular

Haberciden sandılar

Gelecek olan muştuyu

Oysa benim verecek hiçbir şeyim yok

Alınmışken üstümden

Güneşin kokusu

 

Öç gününü tayin eden

Yine bugünü seçti

Kanımın son damlası düşmeden

Bende

Benden ibaret

Son damla kalmışken

Payıma düşen bu son damlayı alıp

Üstüme sürülen kanlarla

Ayaklarım hoş kokuyla müsemma

Yürüdüm

Güneşin bir bir uğradığı

O beyaz şilteli kasabalara

Saatin oniki olmadığı

Motor seslerinin boğmadığı

Gökyüzünden yağmurun düşmediği

Ama yine de gül veren kasabalara

Geçtiğim her yere yeni acılar götürdüm

Her yerdeki ağıtlar dilimce yazıldı

Her ağıttan önce

Birbirine fısıldayan çocuklar

Bir kara haber gibi

Benim adımı birbirine verdi

 

Gittiğim ve kaldığım her yer

Bir ırak düş şimdi

Bense yalnız

Güneşi düşlüyorum

Hesabım kalmadı artık

Defter dürüldü

Payıma düşen bu urganla

Gidiyorum

(2022)

 

Sayı: Sayı 01

Kategori: Şiir

Yazar: Batuhan Aybers