Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Gönül Durağını Arayanların İstikameti

-Habs-ı hevâda koyma Fuzûlî sıfat esîr
Yâ Rab hidâyet eyle tarîk-ı fenâ mana
Zihnin arsasına sorgu tohumları ansızın düşer ve insan kendi gergefinde nakış
işlemeye koyulur. Tohumu yeşertmek üzere yola çıkanlar, istikametini gönül durağına doğru
çevirir. Bilirler ki çelişkiler kök salmaya çalıştığında panzehir, bu menzildedir. Varoluşuna
anlam katmak için arayışa sürüklenenler, kendi varlığını O’nun varlığında yok etmedikçe var
olamayacağını da bilir. Bunun içindir ki yolda olmak, arayışın bir neticesidir ve son merhalede
yok olup sonsuza doğmayı göze almak demektir. Kendi çizdiğimiz hududu aşma ve asıl
noktaya ulaşma meselesi, bize ait sandığımız benlikten gerçek kendiliğimize varma sürecini
içerir. İmkânsız gibi gözüken ama mesafe katettikçe bulmaya yakın olduğumuz izlenimini
veren bu hikâyede, yürümekle diri kalan yolcu ve yürüyenle devinim kazanan bir yol vardır.
Menzili ırak bu yolun bu yola kim varası
Müşkili çok bu yolun bunu kim başarası
Kafesin kilidi bülbül yüzündendir ve yine anahtar bülbüldedir. Ne zaman ki bülbül
kilidi açmak için anahtarı aramaya gayret eder, o zaman özgürlüğüne kavuşacağı yolun
farkına varır ve kendini birdenbire anlam deryasının içine savrulurken buluverir. Dosdoğru
ilerlemek için kendine bir yön tayin ettiğinde, meşakkatli bir serüvenin de başlangıcında
olduğunu görür çünkü aradığını bulamaması için onu caydırmaya çalışan türlü etkenlerle
karşılaşır.
Öyleyse yol boyunca sayısız kuşatma altında olduğunu fark edenin, yürümeye devam
etmesi nasıl mümkün olabilir? İlerlemesi için gereken dengeyi ancak aşırılıklardan sakınarak
sağlayabilir. Aynı sürgünde kendini tutsak etmemek için azığını aşk eder çünkü benliğin
saçağı da kendiliğidir. O’nun sayesinde yürümeye engel olan iç ve dış tehditlerden korunur,
bulanık düşüncelerin istilasına karşı miğferini hep hazırda bulundurur. Çetin mücadelenin
galibi olmak için tam teçhizatla donanmışsa eğer, tekmil haberini almaya yakın demektir.
Böylece çetrefilli vadileri aşmak için çabaladığımızda sıradanlığın kalıplarını kırdığımızı,
her çatlaktan bir ışığın sızdığını ve içimize doğru gerçekleşen akımın gürüldediğini duyarız.
Yığınla toz bulutu kaplı etrafımız artık berrak bir görüntüye kavuşur. Anlaşılmaz uğuldamalar
son bulur, mucizenin yakınlığını duyumsamaya başlarız. Definenin varlığından bihaber
yaşarken artık yaratılışımızın mahiyetindeki tılsıma kapılırız ve yolu sürekli kılıp başarmayı, en
başat rolümüz olarak belirleriz. Görürüz ki günü yok yere geçirmekle yetindiğimiz bu ömür,
güzergâhı ebediyete varan bir yolculuktan ibaret. Yolculuğun bir biliş, buluş ve oluş hikâyesi
olduğunu bu süreç içerisinde algılarız çünkü yaşayarak öğrenmeden cehaleti
kaldıramayacağımız gerçeğini deneyimlemek, yolcuya bahşedilmiş bir hediyedir. Öyle ki
yolda olmanın alametifarikası da budur; verilen armağanı en güzel şekilde
değerlendirebilmek ve çiğken yol aldıkça pişmek.
“ben hep yollar düşledim
derin yollarda yürürken”

Yol, ucu bucağı olmayan belirsizliği ifade eder gibidir ama belirli bir zaman içindedir.
Söz konusu vaktin de aslında tükendiğini sandığımız anda yeni bir boyutta, daha farklı bir
görünüme kavuşarak başladığını bu zaman zarfında tecrübe ederiz. Belleğimizde bir yol
imgesi vardır, o yol üzerinde bulunmanın özlemiyle gitgide derinleşen yollarda buluruz
kendimizi. Onun için gönül durağını arayanların istikameti tek bir yola doğru olsa da iç içe
geçen yolları içerir. Bu yollar bağımsız değildir, aksine birbirini tamamlayan bir nitelik taşır
çünkü yeryüzü bir çağrışım tablosudur ve biz nereye baksak sanatçıyı görürüz.
Evreni temaşa ederek okumak, yolculuğun sırlarla örtülü anlamını keşfetmektir.
Kâinatın, olup biten her olay ve olgunun birbiriyle bağlantılı anlam silsilesiyle
oluşturulduğunu idrak etmek yürüdükçe fark edilir. Böylece tanık olduklarımızı akıl
süzgecinden geçirerek irademizi yapılandırmayı öğreniriz. Belki de dur durak bilmeyen
sorguların nedeni biz derin yolları yürüyebilelim diyedir.
İnsanın yegâne amacı gönül durağını aramaksa, hasretini çektiği bu mekâna giden yol
doğrultusunda ilerlediğinde hakikati apaçık bir şekilde görmeye başlayacak ve kendiliğine
adım adım yaklaşacaktır. Yeter ki bütün saadetlerin mümkün olduğu yeri aramaktan kendini
mahrum bırakmasın, o zaman kendini dairesel bir döngünün başında bulacaktır. Ayşe Şasa ne
demişti?
“İşte insan! İşte hayat! İşte sana gerçek hayat! Şimdi onunla karşı karşıyayım
tamamen… Bu, dünyada ‘anlam’ı keşfetmek, sonsuza giden anlam yolculuğunun tam da başında olmak demek.”

Sayı: Sayı 02

Kategori: Deneme

Yazar: Edanur Kaya