Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Gelgitler ve Gitgeller

Güneşin tenimizi kavurduğu sıcaklıklar bize bizi anlatmak için varlar. Serin bir esintinin kıyısında yaşadık, bitti. Şimdi serinletici rüzgârlardan uzakta, kendimize yakındayız. Sıcaklığın harlandığı yerde duruyoruz şimdilerde. İzliyoruz, dinliyoruz, duruyoruz öylece, düşünüyoruz ve hep kendimizi arıyoruz. Konuşmalarımız ve dinlemelerimiz, ruhumuzun aksini bulacak aralık için var oluyor. Büyüyoruz. Çakıllı bir yolda yürümek gibi bir ruhta gezintiye çıkmak. Yürüdükçe ve güneşin tenimizi yakışını dinledikçe kendimizi duyuyoruz. Yürüdüğümüz yolla pişiyor, yürüdüğümüz yolda var oluyoruz. Fakat sıcaklık beraberinde getirdiği suya hasreti perçinliyor. Suya ulaşmayı, ferahlamayı, o serinletici havayı yeniden solumayı istiyoruz.

Yaşadık. Dünyaya gelmenin ve yaşamanın mucizelerini tattık. Mucize dediğim; yaşamın kendisi. Bizim hayatımıza değen, iz bırakan ve hayatımızdan geçen, geç(e)meyen her anı ilmek ilmek ördük. Öğrenmek için çıktığımız yolda neler aldık yahut nelerden verdik? Duygularımızın bağırışlarının ve hislerimizin yankısının duyulmasını bekledik. Ama hep bir arayışın içindeydik. Aradıkça. budandıkça fışkıranlar gibi bulunmayı bekledik. Bulmaya yeltendik fakat bulunmayı umduk. Şimdi bulamadığımız yerde bulunamadığımız hâlimizleyiz. Suyu aramaya devam etmeli miyiz, güneşin ardı yağmur mudur bilemeyiz.  

Gökyüzünün kızıllığının hapsolduğu, güneşin son akislerinin denize vurduğu o an’ı yaşadıkça gündönümüne umut bağlamaya devam edeceğiz. Gün güneşle can buldukça gündüze hayaller döşeyeceğiz. Hayallerimize de uykumuzdan arta kalan zamanlarda can suyu ilave edeceğiz. Hayallerimiz gerçekleşsin diye yaşayacağız. Çocuklar gülsün diye, toprak canlansın, gök mavi tuvale boyansın diye, kan kırmızısı hayatlar kurak ve kimsesiz gecelerden arınsın diye. Arınalım diye.

Arınmak ile aramak benzer midir? Aradıkça arınabilir miyiz? Bulduğumuz her ne olursa artık biz de o olmuşuz demektir. Çünkü bulmak aynileşmektir. Zira aynileşmek için aramıyorsak bulmanın ehemmiyeti nedir? Biliriz ki; sadece susamış olan suyu aramaz, su da susayanı arar. Güneşin bir mızrak boyu yükseleceği güne dek yaşamak serencamıdır payımıza düşen. Yüklendiklerimizi taşımakla ve içimizden taşırdıklarımızla, mırıldandığımız şarkılar, pencere önünde içilen kahvelerle, edilen muhabbetler, yazılan şiirlerle, uzun bir özlemin nihayetindeki kavuşmalarla tutunuruz yaşamın ipine.

Taşıdıklarımızla ve taşırdıklarımızla, aşırılıklarımız ve aşkınlıklarımızla yeniden inşa olur, yazgımızı yazmaya başlarız. Yazılanı değiştirmek de yazgımızın bir parçasıdır. Yazgı bizim elimizdeki kalemin adıdır. Mıhlanmış gerçeklikler var. Gerçeklerimiz değildirler, olacağı vakti beklerler. Gerçekleşmesi olağan beklenenler bizim kaderimizin örüntüsüne dâhildir. Mutluluklar ve gözyaşları, dertlenmeler ve hayal heyulaları, misafir olduğumuz hayatlar, göremediğimiz kendimiz. Gökyüzü daha önce hiç bu kadar mavi olmamıştı dedirten anlar. Güneşin tam tepe noktaya ulaştığı, gölgelerimizden sıyrıldığımız o an. Benliğimizin saf, açık ve duru olduğu kimsesizliğimiz. Yürümelerimiz ve yorulmalarımız. Yaralı şifacı olmak. İsraf ettiğimiz hislerimiz. Hissemize düşen ezber edilmiş çerçöp hastalıklar. Umarsızlıklar, eminsizlikler, acılardan yoğrulmuş derin yüz çizgileri ve yaşanmışlığın sindiği keskin bakışlar.

Dünya, denizin serinliğini tenimizde hissettiğimiz ferahlatıcı anların çocukları olan kızgın güneşte kavrulmaya yüz tutmuş benliklerimizin çektiği ızdıraplarla dolu. Karmaşıklık ve kaotiklik ruhun şifreleridir. İnsan doğru anahtarı bilmediği müddetçe ruhunun kapısını aralayıp içeride huzurla oturabilmiş değildir. Hep bir koşuşturma hep bir kargaşa hâkimdir. Cümleler kelimelerden müteşekkil değildir. İnsan söyleyemediklerinde gizlidir. Ulaşmayı umduğumuz ve hedeflediğimiz onca güzellik tek bir noktada toplanabilmiş, insan tüm vurdumduymazlığıyla kâinata efendi bellenmiştir. Kâinat bunun bilincindedir, peki insan? Çırpınmalarımız niyedir? Gözümüzün gördüğü ufkun ilerisi değildir ama insan ufkun ötesinin var olduğunu bilendir. Güzel bir söz yazmak kadar güzel bir yaşam sürmek de maharet ister. Her ikisi de anın toplamı ve süreğenliğin meyveleridir. Usanmadan ve usul usul rapt olabilmek, istiridyede can bulan inci misali, bir varoluş hüneridir. 

Bir siyah nokta gibi toplanmış olanın yörüngesinde kalpten tarafa dönmek ne demektir? Kalbe yaklaşmak? Kulpa tutunmak? Kavuşmak? Dinmeyen ve durmayan içindeki açlığı yatıştırmak? Bildiğin tüm kelimelerin haricinde, sözlükte dahi anlamını bulamadığın bir hissin eşiğinde dolmayı ve doymayı beklemek. Bildiğin bir hissin bilmediğin bir hâl ile tamamlanışını seyretmek. Kitabın 1400 yıl önce yazılmış sayfalarını çevirmek. Güneşin ikindi vaktine eriştiği çağdan zeval vakti kavurucu sıcaklığı altındaki zamana yolculuk etmek. 

Emniyet ve sürur. 

Yürümek, yürümek, yürümek.

Toprağa binlerce fışkınını saplayan beden gibi topraktan fışkıran suya erişmek.

Sayı: Sayı 12

Kategori: Deneme

Yazar: Dilara Barut