Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Eşikteki Bekleyiş

“Şol kapıdan taptık sözü bizi deli eyleyiser

Benim dilim bülbülleyin evvel Hakkı söyleyiser”

Eski Türkçede ötmek, “öteye geçmek” demekmiş. Sanıyorum ki bu yüzden kuşların konuştuğunu değil de öttüğünü ifade ediyoruz. Görülen alemin ötesine geçmek, ötmekle mümkün olduğu için. Dilimizin böyle bir inceliğe sahip olması, yazmanın da bir ötme biçimi olduğunu düşündürüyor bizlere ve yazdıkça maveraya açılan bir geçidin peşine düştüğümüzü fark ediyoruz. Gönülden geleni aksettirmek, gizemli bir arayışa sürüklüyor hepimizi. Kapattığımız, içimize doğru açılsın diye eşikte sabredip bekliyoruz öylece. Kapının gözünden bakıp kim olduğumuzu gören biri ise muhakkak var. O, öyle bir nazar etmeli ki biz de nerede bulunduğumuzu, neden durup beklemekte olduğumuzu hatırlayalım. Bu da yetmez üstelik. Kapının kolunu tutmalı yani uçurumun ucunda düşmek üzere olanı yakalamalı. Kilitlenen bahtımızın anahtarını teslim etmeli, biz teslim olmuşsak eğer. Tüm bunların gerçekleşebilmesi için davetine icabet ettiğimiz haberini işitmeli öyleyse. Zil, dil olup ses vermeli bir an önce.

Hâlbuki kendiliğinden düğümlenmez sessizlik. Bizzat sen mühürlersin akıbetini. Uyanmak için alarmını geçmişe kurduğunda unutkanlık itiraz eder, bozuk hatıralarda kayboluşuna. Bu yüzden farz et ki kanalizasyon borularından sızıyor vesvese. Zift dökmeye çalıştığın kalbinde yol çalışması sürüyor hâlâ. Açtığın çukurlardan soluduğun havaya yayılıyor, günahlarının ağır kokusu. Sen de tövbeyle deşip gidermeye çalıştıkça bir kabulü umuyorsun. Koyduğun barikatlar sayesinde anlıyorsun, onarayım derken daha çok hasar verenin sen olduğunu. Yoğunlaşıp kabaran çaresizliğinle duygu trafiğini sıkıştırıyorsun ve hemen arkasından büyüttüğün gerginliğin, tetikliyor yalnızlığını. Kendi inşaatının emekçisiyken küçümsenmek düşüyor payına. Hayat mutlu bir tablo olarak resmediliyormuş da çizmeyi unuttukları figürmüşsün palavrasıyla aklını çelmeye başlıyorsun, hiç vakit kaybetmeden.

Belli bir müddet sonra işler daha da sarpa sardığındaysa tek başına mücadeleye devam edemeyeceğini anlıyorsun aslında. Kayboluştan hatırlanışa taşınmayı murat ediyorsun. Yazgın, kara listelerden silinsin de soylu bir kitaba konu edilsin istiyorsun. Düştüğünü sanarken göğe yükselmek için kanatlandığını fark edebil diye hiç ummadığın bir refaha kavuşmayı diliyorsun. Ektiğin tohumun güneşle buluştuğu günü çağırmak için kıvranıyorsun ve sonra kabz hâlini soyunup şu soruyu soruyorsun: Yeniden dünyaya nasıl getirir ki kimsesiz sanarken bir insan kendini?

İşte kapılar, bu noktada devreye girer ve öğretir sana gerçeği. Kendinden geçmek için kendi viranene girmeye talip olman gerekir. Kabul edilmeden önce fakirliğini kabul etmeyi bilmiş ve alçakta beklemenin yükselmek olduğunu idrak etmişsen, buz dağının görünmeyen kısmına şahit olacaksın demektir. Artık mümkün olduğunda aradığın sözün manasını bulmak, gönül ülkenin diliyle muhabbet edebildiğine rastlamanın mutluluğuyla ötmeye başlarsın. Koşulsuz sevgi ve hatalarını hoş gören bir anlayışla karşılanırsın da ondan seni uzaklaştıran ne varsa sınır dışı edersin. Her kapının ötesine vardığında daha çok tanışırsın, sana senden daha merhametli yaklaşana.

Öttüm, ben de belki geçerim diye

Seslenişim elimden tutup da geçirene özlemim olsun.

Sayı: Sayı 07

Kategori: Deneme

Yazar: Edanur Kaya