Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Delirememe Hastalığı

Albert Camus hayatı anlamsız görür. Bir bakıma hayatın anlamının anlamsızlık olduğunu ifade eder. Fakat hayatın anlamsızlığını hayatı anlamlandırmaya çalışırken anlamıştır. Madem hayat anlamsızdı, Camus neden hayatın anlamı üzerine düşünme ihtiyacı hissetti; madem hayat, üzerine düşünülmeye değerdi neden anlamsızdı? Camus için hayatı anlamsız kılan acaba hayatın anlamını anlamaması mıydı?

            Belki çok cüretkar olacak fakat bana kalırsa Camus kolaya kaçmayı tercih etti. Anlamını bulamadığından hayatı anlamsızlıkla itham etmeye mecbur kaldı. Tıpkı insanların akıllarına ulaşamadıkları kişileri akılsızlıkla itham ettikleri gibi. İnsanlar sadece düşünmeyene deli demeyip, düşüncelerini kavrayamadıkları insanları da deli yaftasıyla yargıladılar. Çünkü delileri deli olarak görmeseydiler, kendilerinin deli olup olmadığını sorgulamak zorunda kalacak, farklı olanları yargılamasalar, kendi farklılıklarının farkına varma gayreti içine gireceklerdi. Uzun sözün kısası, Allah deliliği yarattı çünkü delilik olmasaydı insan; düşünmeyi bırakacak, farkının farkına varamayacaktı. Düşünmese ve farkı fark etmese de yaratılış görevini yerine getirmiş sayılmayacaktı. Bu yüzden önemliydi delilik, bu yüzden gerekliydi. Peki ne kadar gerekliydi? Mesela delilik olmasaydı insan, insan olabilir miydi? 

            Bu sorunun cevabını deliliği ve delileri tahlil ederek bulabiliriz kanaatindeyim. Fakat öncelikle delilik nedir, kim delidir, bunu irdelemek gerekiyor. “Normal” insan üç kişiye deli dedi; düşünmeyene, farklı düşünene ve çok düşünene. Peki kimdi bu normal insan, öncelikle bu soruya cevap aramalı. 

            Günümüzde “normal” kalıbı içine giren insan homosapienstir yani zeki, bilge insandır. Modern insana bu lakabı layık gören akıl; oluşturduğu bu terimi, hümanizmanın etkisi ve insanı tanrılaştıran bir egonun dürtüsüyle şekillendirmiştir. Dolayısıyla bugünü kuran ve düşünme mekanizmamıza kelimeleriyle etki eden bilincin altında ego, enaniyet ve tanrılaşmaya yüz tutmuş bir benlik yatmaktadır. Bu bakımdan günümüz dünyasında hakim olan sistem ideolojisinin  pragmatist, hedonist ve egoist bilinçlerce kurulduğunu söylemek yanlış olmaz. Ve böyle bir dünyada yaşayan insanların da akli melekelerini sağlıklı kullanamayan hemcinslerine deli demekle haz duyduğu yadsınamaz. Zira deliye deli diyen insan, bir taraftan da deli olmadığını iddia etmekte, “bilgeliği” ile övünmektedir         

            Peki bu iddianın dayanak noktası nedir? İnsan neye dayanarak deli olmadığı tezini savunmaktadır? Ve biraz ontolojik bir soru olacak fakat madem bu insanlar deli değiller öyleyse neden deli gibi davranıyor yani neden düşünmüyorlar? Acaba modern insan düşünme ihtiyacı hissetmiyor mu? 

            Belki bu sorular ışığında daha kümülatif ve komplike soru/n/lara karşılaşabilir ve karşılaştığımız sorulara derin, felsefi çalışmalarla hem ontolojik hem epistemolojik bir çok yanıt bulabiliriz. Fakat ben bu sorulara cevap bulma gibi bir yola girmeyecek yalnızca şunu iddia edeceğim: Modern insan düşünmüyor! Çünkü düşünmekten korkuyor. Zira düşünen kişi konfor alanını terk etmiş demektir. Ve modern insan, aslında konfor alanlarını terk etmekten korkuyor. Farklılığı delilik gibi gören insan, önce düşünememe sonra farklılaşamama ve en nihayetinde delirememe hastalığına müptela oluyor. Örneğin gündelik yaşantımızda sıkça karşılaştığımız “Çok düşünme delirirsin!” nasihatini veren yığınları (!) tahlil edelim; bu insanlar esasında muhataplarını delirmekten değil düşünmekten sakınmaya teşvik ediyorlar. Düşünebilmekle övünüyor fakat düşünmüyor, düşünemeyene deli dedikleri gibi çok düşünene de deli diyorlar. Adlarını sapiens koyan bu insanlar, kendini tarif ederken bile “bilen” demeyi tercih ediyorlar. 

            Peki bilen kişi öğrenmek ister mi, öğrenmeyen düşünebilir mi? İnsan, Allah’ı tanımakla muvazzaf iken düşünmeden Rabbini tanıyabilir mi? Yani insan düşünmeyi dolayısıyla düşüncenin doğurduğu deliliği göze almazsa onu ahsen-i takvim yapacak, dünyaya gönderiliş vazifesini yerine getirecek potansiyele erişebilir mi? Bu asırda insan kalmaya ve Müslüman olmaya uğraşan bizler delirmeyi göze almadan ne başarabiliriz ki?

            Biz, yani modern devrin çarpık zihin koridorlarında hakikati arama ihtiyacı bile hissetmeyecek kadar lüzumsuz meşgalelerin esiri olmuş zavallı ve düşüncesiz insanlar zümresi. Dört bir yanımız konforla çevrildiğinden bizim olmayanları bizim zannetmeye alışmış hevalarımızın prangasına bağlı kalbimizde; tarihin hiçbir döneminde duyulmayan bir korku duyuyor, tarih boyunca kimsenin yakalanmadığı bir salgınla, delirememe hastalığıyla, boğuşuyoruz. Biz modern insanlar; delirmekten değil, düşünmekten kaçıyor, bu yüzden bize verilen ilahi ödevi, Allah’ı tanıma görevini, yerine getirmekten dolayısıyla halife-i arz olmaktan gittikçe uzaklaşıyoruz. Düşünmek bize zor geliyor çünkü düşünürsek milyonlarca insan gibi olamayacağız. Çünkü düşünürsek -hakikate bir adım olsun yaklaşma cesaretini sergileyebilirsek- konfor tapınağımızdan bir adım olsun uzaklaşırsak putlaştırdığımız ne kadar arzu varsa hepsini yıkmaya mecbur kalacağız. Kim bilir belki de haklılardır, düşünürsek delireceğiz! 

            Öyleyse neden delirmiyoruz? Delirmemekle ne kazandık bunca zaman? Delirmeyerek herkesleştik, belki delirerek farklılaşırız. Moralimiz bozulunca “sıkma canını, çok düşünme, geçer…” diye teselli verdiler hep. Ve biz bu tesellilere uyduk, çok düşünmedik, canımızı sıkmadık. Peki ne oldu sonra? Canımızı sıkmamakla elimize ne geçti, çok düşünüp kafayı yemeyince neyi başarmış sayıldık? Belki o an canımızın sıkılması gerekiyordu, belki o an üzülmemiz gerekiyordu. Belki de şuan üzülmemiz gerekiyordur! Hep bir doğurganlık depreşiyor içimizde fakat biz hep korkuyoruz, içimizde sürgüne duran filizlerin dimağımızı çatlatıp boy vermesinden. Oysa bugün delirmeyeceksek ne zaman delireceğiz?

            Böyle bir dünyada akıllı insanların yaptıklarını, zulümlerini, haksızlıklarını gördüğümüz halde delirmiyorsak şaşmak lazım bize. Zira dünya sistemini yöneten akıllı insanların çürümüş, hedonist zihniyetlerinden; bencil kaba dürtüleriyle kurdukları düzenin küf kokan ideolojik atmosferinden hicretin yolu delirmekse delirmeyen hastalıklı sayılmalıdır! 

            Dünyaya bir baksak, kimin ne halde olduğunu temaşa etsek göreceğiz ki bu berbat düzende söz sahibi zifir renkli zihinlerce yargılanmaktan korkan mücahitler, kaplarına çekilmiş vaziyetteler. Deli olmadıklarını savunan insanların deli ithamlarından ötürü saklamaya mecbur kalıyorlar içlerindeki cevheri. İşte bir yerde bir Yasir, deli olmayanların deli olmayışlarından ağlıyor. Onu üzüyor, başkalarının delirmemek adına başkalarına üzülmeyişi. Öyleyse Yasir gibiler delirsin, Yasir gibiler üzülsün ki üzülmesin başkaları. Biz delirelim ki farkımız olsun delirmeyen zavallılardan. 

 

Sayı: Sayı 04

Kategori: Deneme

Yazar: Muhammet Berk Güldür