Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Can Suyu

Unutuldum dostlar. Hem de hiç fark etmeden. Oysa uzun zaman sonra ilk defa konuşmuştu
benimle, biraz su vermişti hatta. Bu sefer farklı olacak demişti, bundan sonra iyi bakacaktı
bana. Öyle olmadı tabii. Kimselere anlatamıyorum derdimi. Ne Gül anlıyor beni ne de Kılıç.
Tabii onların tuzu kuru, benim gibi bir kenara öylece atılmadı onlar. Biri evin baş köşesine
kondu hep, dik yaprakları daha da heybetli dursun diye neler düşünülmedi ki. Diğerini ne siz
sorun ne ben söyleyeyim. Evde bir türlü yer beğendiremediğimiz, güneşi görse gölgeyi, biraz
karanlık olsa güneşi arayan nazlı prensesimiz Gül. Benimse bugüne kadar tek elde ettiğim
başka birinden kalma, bana kaldığına göre başına ne geldiğini tahmin etmek zor değil, küçük
mü küçük, plastik bir saksı.

Daha geçen hafta Kılıç Bey’in saksısına aralarından renkli ponponların geçtiği hasır bir sepet
alındı daha güzel görünsün diye. Kılıç biraz bozuldu nedense bu işe, meğer onun dediğine
göre,
“Erkek adamın altında renkli ponponlar olur muymuş hiç.” Gül Hanım ise çok sevilen bir
arkadaşın hediyesi olarak katıldı aramıza. Şimdilerde seramik saksısının içinden, televizyon
konsolunun karşısındaki duvarın üst rafından izliyor tüm dünyayı. Her şeyden uzak olmak
biraz canını sıkmıyor değilmiş aslında ama bu onun iyiliği içinmiş. Kendisine söylenene göre
hem güneşi en güzel gören yer orasıymış hem de evin azman kedisi Şükrü Bey’den korunması
gereken nadide bir çiçekmiş o. Bense korunması gerektiği en son düşünülen, yer
kaplamayayım diye salonun en ücra köşesinde duran biriyim sadece. Gerçi yine de
memnunum halimden. En azından onlarla aynı odadayım. Ama Cansu her su verdiğinde Gül
ile Kılıç’a, güzel şeyler de söyler. Kılıç’ın boyunu över, yeni çıkan yapraklarını okşar sakin
sakin. Gül’e güzelim diye seslenir, onun eve ne kadar yakıştığını ve ne hoş bir hava kattığını
söyler hep. Ara sıra merak ediyorum nasıl bir his acaba bu kadar sevilmek. Dikenlerim
olmasaydı acaba Cansu beni daha çok sever miydi diye de merak ederim bazen. Ya da keşke
Gül kadar dikenim olsaydı diye düşünürüm.

Aslında seven çok sever beni. Öyle evlerin de olduğunu duymuştum. Gerçekten var mıdır
bilmem. Herkesin bir heves aldığı evlerden birine denk gelmek de benim şansımmış diyelim.

Cansu televizyonda görmüş de almış beni. Radyasyonu engellemekte iyiymişim. Televizyonla
modemin arasında bulunuyorum o yüzden. Hem bakımım da çok kolaydır, aklınıza geldikçe
biraz su istediğim söylenir sadece. Oysaki unutulmamalı her çiçek gibi benim de sevgiyle
büyüdüğüm. Çok seversem evimi, ailemi benim de açar çiçeğim. Çoğu insan gibi Cansu da
bunları bilmiyor, biliyorsa da unutuyor beni unuttuğu gibi.

Cansu aslında çok iyidir ev ahalisine. Kılıç ve Gül dışında Şükrü’ye de bayılır. Gül de Kılıç
da Şükrü’yü hiç sevmez, o etraftayken de hiç ses çıkarmazlar. Ama ben severim Şükrü’yü,
bana bir zararı dokunmamıştır. Hatta benim ona ufak bir zararım dokunmuş olabilir
istemeden. O kadar uyarmama rağmen bana dokunmaya çalışan Şükrü’ydü ama cezasını ben
çekmiştim. Hatırlamak bile istemediğim bir ay boyunca beni evin en az ışık alan,
kullanılmayan eşyalarla dolu arka odasına koydu Cansu. O bir ay boyunca odanın kapısı
birkaç kez açılmıştır, o da odayı havalandırmak için. Üzüntüden neredeyse kuruyacaktım.
Kendimi ona nasıl hatırlatabilirdim? Ya kuruyacaktım ya çiçek açacaktım, ben de hayatta
kalmayı seçtim. Ne Kılıç ne de Gül böylesi bir ortamda benim kadar güçlü kalmayı başarabilir
miydi? Hiç sanmıyordum. Özüme sadık kalmalı, çoğu insan tarafından övülen tek özelliğim
olan dayanıklılığımı kullanmalıydım. Belki hakkımda söylenenler doğrudur birileri stresten
der birileri tersini iddia eder ama ben başardım. Her şeye rağmen çiçek açtım. Açık kalan
pencereyi kapatmak için odaya giren Cansu’nun yüz ifadesini görmenizi isterdim. Beni ilk
kez görüyor gibiydi. Sonunda salona dönmüştüm.

Eski yerime dönmemin üzerinden birkaç ay geçmişti ki eve bir bey geldi. Tahmin edersiniz ki
eve ilk defa gelen biri tarafından pek fark edilmem. Hatta çoğu zaman hiç fark edilmem. Ama
bu defa farklıydı. Adam gözlerini dikmiş, bana bakıyordu. Kılıç ve Gül de şaşkındı. Biz
dururken der gibi. Sonra adam Cansu’ya

– “En sevdiğim çiçektir kaktüs, çok özeldirler.” dedi.

Cansu da bana çevirdi bakışlarını. Utandım. Ve ekledi:

– “Her çiçek özeldir ama kaktüsler kadar yerini yadırgamadan uyum sağlayan, az suyla
yeşil kalan, dayanıklı ve güçlü ve insana da bu denli faydalı olabilen çiçek azdır.”
dedi.

Adam beni övdükçe Kılıç ve Gül homurdanıyordu seslerini duyurabilecekmiş gibi. Cansu ise
şefkatle bana bakıyordu adamı bende görüyor gibi.
Ertesi gün Cansu yine önce Kılıç’ı ve Gül’ü suladı sonra kalan suyu bana döktü ve eğilip
benimle konuştu. İlk kez böylesine mutlu hissediyordum dostlar. Ömrümün kalanı da mutlu
geçecekti, bunu biliyordum.

Sayı: Sayı 01

Kategori: Öykü

Yazar: Hasret Gürel