Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Bir Bulma Aracı Olarak Yol

Sayın yolcularımız, kemerlerinizi bağlayınız; yola dair ontolojik bir yolculuğa çıkacağız.
Bildiğiniz üzere yolculuğa bedenleriyle çıkanlar turist, kalpleri ve fikirleriyle çıkanlar seyyah
olur. Bu yüzden sizden ricamız, kalbinizi rahat edeceği bir konuma getirip onu, ona eziyet
veren her şeyden uzaklaştırmak suretiyle yolculuğa katılmanızdır. Öncelikle belirtmeliyiz ki
yol biraz engebeli, bu yüzden fikir dünyanızda sarsıntılar meydana gelebilir. Şimdiden iyi
yolculuklar.
Sayın yolcularımız, size “yolcu” diye hitap ederken hiç tereddüt etmiyorum. Zira her birimiz
bu aleme bir yolcu olarak gelmişiz. Ve ilk, ve en büyük yolculuk, insanın kendini bulması için
oluşturulmuş. İnsan, sonsuzluğa giden bu uzun yolda kendini bulmakla muvazzaf. Fakat
büyük kervanlarda yüzlerce yolcu bir araya toplanarak beraber hareket etmek durumunda asla
değiller. Zira bu yolculuk ferden-ferda, yolcuların tek yoldaşları nefis ve kalpleri, bunlar
haricinde karşılaşılanlarsa yolculuğa ortak olamazlar maalesef. Yola bir başkasıyla çıkılmaz,
hepimiz bu yolculuğa yalnız çıktık. Fakat yolculukta farklı kişilere tesadüf ediyoruz ve
yolumuz kesişebiliyor. Eğer yolumuzun kesiştikleri yolculuğumuzu bize unutturuyorsa bu
kişiler şerden başka bir şey değiller. Fakat yolculuğu bize hatırlatıyorsalar bizim için en büyük
hayırdır onlar. Çünkü bizim yolculuğumuzun en önemli kurallarından biri, yolculuğumuzu
unutmamaktır, zira yolu unutanlar yoldan çıkarlar. Bu yüzden vazifemiz içinde bulunduğumuz
mekânın yani yolun ve zamanın, yani yolculuğun devamının idrakinde olmaktır. Böylece
kervan göçerken dağlar başında kalmayız.
Zaman ve mekânın idrakinde olmak, Akif Emre’ye göre zaman ve mekân hakkında
konuşmanın ilk kuralıdır. Yani bilinç ve farkındalık, bulunduğu hâl hakkında fikir
yürütebilmenin dolayısıyla hali değiştirmenin ilk adımıdır. Kısaca her şey anlamakla başlıyor,
devamında anlamlandırmaya giden uzun bir yol daha var.
Yol; âlem-i ervahta başlayıp, ana rahmi, dünya, kabir, haşir ve ebedi yurdumuza kadar uzanan
ömrümüzün kısa özetidir. Yani hayat, yolculuklarla bezeli bir büyük yolculuktur aslında. Bu
büyük yolculuk, bütün yolculuklarımızın bir hülasası konumunda. Bizim için ilahi iradeyle
kurulmuş bu yolculuk, kendi isteğimizle çıkacağımız yolculukların nasıl olması gerektiğini de
öğretiyor bize. Evvela yola bir amaç uğruna çıkmalı, yolcu yolda kendini aramalı ve bulmalı,
yolun belli başlı kaideleri vardır; yolcu bu kaideleri ihlal ederek yoldan çıkmamalı. Hatta her
gün, beş vakit namazın her rekatında yoldan çıkanlardan olmamak için dua etmeli,
“Veleddallin…” fakat yolda bulunan yolcu, yolun maverasını da görmeli, yoldan çıkmadan
bazen yolun ötesine çıkmalı. Çünkü öğrenme ötelere gidildikçe başlar.
Yol bir müderris; alim değil fakat talebeye çok şey öğretebilir. İşte bu yüzden yolun ötesine
geçmek gerekir. Yolun verdiği dersi, yolla bütünleşen ve yolu dinleyenler hatta yolun
anlayamadığını bile anlayanlar duyabilir. Zira yol, tasavvufta başlı başına bir hocadır. Yolcuya
hiç kimsenin veremeyeceği dersler verir. Hiçbir kitapta bulunmayan bilgileri öğretir. Hasreti,
özlemi, hüznü hissettirir. Her gidişin yeni bir başlangıç olduğunu, toprağa değen her göz
yaşının yeni bir can suyu olduğunu ve bir hikâyenin nasıl yazılacağını idrak ettirir. Belki de en
önemlisi yaşamayı, yaşayabilmeyi öğretir yol. Yolcu, yol ile bütünleştikçe hissesine düşen
hisler de artacaktır. Çünkü Necip Fazıl’ın dediği gibi “Yollar bizden bir izdir, ne duysak
sesimizdir, ne görsek benzer bize…”. Yol, yolcuya kendisini gösterir. Bu yüzden yolcu
öncelikle kendini aramalıdır. Kaybettiği duygularını, toplum tarafından bastırılmış fikirlerini
bulacağı yegâne mekân yoldur. Fakat yol, bir mekân değildir. Durağan ve eylemsiz değildir

çünkü. En güzel yanı, hiçbir yere eklemlenmemiş oluşudur. Nesne değil, bazen büsbütün özne
konumundadır. Yani yolda olan yolu değiştiremez fakat yol yolcuyu değiştirebilir.
Genelde kendisini tam olarak tanıyamamış, ulaşabilme potansiyeli olan konumlara ulaşma
noktasında güçlük çeken ve hayatın herhangi bir alanında tam olarak başarılı olamamış
insanlar, yaşamları boyunca aynı ülkenin aynı şehrinin aynı mahallesinde yaşayanlar, yani
hiçbir yolculuğa çıkmayanlardır. Elbette bu kimselerin de hayatlarında bir huzur ve mutluluk
bulunabilir, ancak kendi iç potansiyellerini dışa yansıtma hususunda çok zorlanırlar. Ve
nitekim kendi bulundukları konumdan ayrılmayacaklarına dair bir ön kabul bu insanlarda
hasıl olunca, bulundukları mekân da tam olarak bir konfor alanına dönüşür ve nihayetinde
kabiliyetleri çürür, benlikleri anafora uğrar. Fakat yola çıkan veya yolda olan biri için bu
durum söz konusu olamaz. Zira o, hem kendisini bir yere eklemlemez hem de herhangi bir
konumun psikolojik hegemonyası altına girmez. Yoldakiler konfor alanlarını yırtar ve mazi
çöplüğüne savrulurlar. İlerde onları bekleyen yeni heyecanlar, yeni dostlar ve yeni tecrübeler
vardır. Bu yüzden kendini aşmış insanların aşacakları ilk şey, genelde kendi ve devamlı içinde
bulundukları mekân, yani konfor alanları olur. Bu alan aşıldığında, mükemmel bir hikâye
başlıyor demektir. Bunu yapmanın en iyi yolu da yola çıkmaktır. Çünkü Tolstoy’a göre “Tüm
muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı
gelir”. Hep gözümüz yolda, bir yabancının bize güzel bir hikâye yazmasını
bekleyemeyeceğimize göre yola çıkıp, ardımızda hem kendimiz hem de başkaları için
unutulmaz öyküler bırakabiliriz. Ve geri döndüğümüzde, yolun tahsilinden geçmiş bambaşka
bir insan olarak en güzel hikayelerin kâtibi olabiliriz.
Sayın yolcularımız, yolu en iyi yol anlatır, yolu yoldan dinlemek için çıkacağınız yolların ilk
adımı olması dileğiyle yazımızı bir Tokat türküsünde geçen şu mısralarla bitirelim:
“Yola yolladım seni de
Yollar yormasın seni
Hızır elinden tutsun da
Bana yollasın seni.”
Yolların bizi, bizim de yolları yormadığımız yolculuklara Hızır gibi yoldaşlarla çıkmamız
dileğiyle, iyi yolculuklar… Daha yeni başlıyoruz. Bulmamız gereken bir “ben” var.

Sayı: Sayı 02

Kategori: Deneme

Yazar: Muhammet Berk Güldür