Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Bir Ayrılık Senfonisi 

Ayrılık, insanın kutsal bir özlem duygusuyla yolda olmasını sağlar.  Kimi zaman kalpten sevdiğimiz bir dostumuz kimi zaman  hasret duyduğumuz bir memleket sevdası, bizi bu yolda olmaya davet eder. Ayrılık duygusunun kaynağı olan hasret, yolculara sirayet etmesi neticesinde hayat anlam bulur. Peki bu anlamın faydası nedir? Nedir ayrılığın anlamı?   Ayrılık, yolcuyu terbiye eden bir imtihandır. Zihnin ve kalbin murakabesidir. Nice insanlar kalbinin derin bir kuytusunda beslediği hasretle ayrılığın verdiği meşakkatlere dayanarak yolda kalabilmiş ve yoldaki nice zahmetlere karşı boyun eğmemiştir. Ayrılmak, pes etmek demek değildir! Bilakis hayatın gerçekliğine ayna tutan ve aslında kim olduğumuzu gösteren manevi bir ölçüdür. İşte insan böyle zor zamanlarda ölçülür. Ayrıldıktan sonra unutmak veya sevdiğini her vakit kalbinde derin bir hicran duygusuyla beslemek gibi zıt ölçüler, hayatın anlamını ve kendi iç dünyamızı yorumlamaya tabi kılar. Uzak diyarlarda sevilenin kokusunu hissetmek, tekrar görmeyi istemek ve kavuşmayı arzulamak hayata tutunmayı sağlar. Tekrar kavuşma isteği, insanın anlam dünyasında volkan yankısı uyandırır. Çünkü insan, ayrıldığı vakit ulaşılması zor olan vuslat durağına tekrar varabilmek için kan ter içinde kalacak, ne pahasına olursa olsun yolda olmaya devam edecek ve sürgün hakikatine vakıf olmaya çalışacaktır. Demek ki insan, varlığının mahiyetini ayrılmakta buluyor: “Şu istikbalde tevekkül  gereklidir” diyerek hakikati rehber edinip, kalbini özlemle deruhte ederek yola çıkıyor. Tıpkı birbirinden ayrılan Yusuf (a.s) ve Yakup (a.s) gibi .Bu böyledir, böyle olacak ve buna karşı çıkanlarda olacak. Mesela mesafe payidardır denilecektir, vaktini boşa harcayacaksın zehri ruhumuzun derinliğine zerk edilecektir veya “ayrıldın artık unut” diyerek cesaretimizi kıracaklardır. Kalbimizden gelen saf düşüncelerimizi kötüleyecek ve ne ayrılmamızı ne de yolda olmamızı isteyeceklerdir. Bu durumda kalbimizin mutmain bir zamanında hakikati karar kılmalı, “ayrılmak yeni bir başlangıçtır” diyerek, her şeye rağmen ayrılma cesaretini göstermeliyiz. İçi boş sloganlara gelecek olursak, kendi benliğimizden firar etmemeli ve ruhu tahrip eden bu tür güvensiz klişe sözlere itibar etmemeliyiz. Uzak düşmek iyidir bazen, tüm bu sözlere ve engellere rağmen. Çünkü ayrılan insan mecburdur ayrılık acısını tatmaya ve bu acı insana kendisini yeniden keşfetme imkanını tanır. Peki ayrılık gerçeği bu hayatta başka neler öğretir? Zaman olur kıymetini bilmediğimiz cana yakın kimselerle beraber oluruz, sohbet ederiz ve her daim göz göze geliriz. Öyle bir gün olur ki ayrılışımız veya o güzel insanın ayrılışı bize hakiki sevgiyi öğretir. Halbuki göz göze olduğumuz zaman dilimizden milyonlarca kelime çıkar da pek az lezzet ve ibret alırız.  Elveda denildiği zaman boğazda düğümlenen hakikat, duygu bulutlarını dağıtır ve sevgi güneşinin aslında ne kadar apaçık ulvi bir duygu olduğunu ayrılık vasıtasıyla öğrenmiş oluruz. Meğer ayrılığın getirdiği lâl ve içten sözler, ruhumuzu sarmakla ne kadar saf ibretlerle doluymuş! Hani filmlerde olur ya seven sevdiğini tren garında uğurlar ve arkasından: “Beni sakın unutma! Seni sonsuza kadar bekleyeceğim!” diyerek gözyaşı döker. Evet o bir damla gözyaşı, sadece hücrelerden ibaret değildir.  İçerisinde hasret, anılar ve daha nice duygular barındırıyor. Ve dosttan uzak düştüğümüz zaman “Meğer ne kadar iyi ve ne kadar kadri yüce bir insanmış” denilir çoğu zaman. Ne kadar zor ve ne kadar dayanılması güç bir sahnedir bu.   Evet şu bir hakikattir ki, insanların birbirlerini en iyi tanıdığı zaman, ayrıldıkları zamanmış ve vuslat duygusunun meyvesi olan özlem ise her daim kalbimizde olmakla rabbimiz tarafından ikram edilen bir ihsanmış. Montaigne, Denemeler adlı kitabında “Her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp da kavuşmanın tadı bambaşkadır” sözüyle gerçeği özetlemekte.   Bu arada sadece insanın ayrılık hikayesi yoktur.  Tabiat aleminde bile ayrılık hikayelerini tefekkür edebiliyoruz. Acaba hiç fark ettik mi? Mesela ağacın gövdesinden hüzünle yere süzülen bir yaprağı veya bir kozalağı. Her ne kadar hüzün içinde olsalar da geleceğe umutla bakıyorlar.  Çünkü yeni bir yaşamın habercisi olan tohumlarını bırakacak ve hayata yeniden bir muştu ile döneceklerdir. Ayrılık, bir ölüm veya bir yok oluş değildir ve hayatın sevincini söndüren bir umutsuzluğa sebep olmaz. İlk satırlarda değindiğimiz gibi ayrılık, bizi ıslah eden bir imtihan ve yeni bir başlangıçtır. Gerek Âlem-i ervâh’tan ayrılıp, bu fani dünyaya ayak basmamız gerek fani dünya içinde fanilerden ayrılmamız veya zihnimizde çalkalanan fani düşünceleri eleyip, onlardan ayrılmamız ve en nihayetinde hakikate yol almamız gibi süreklilik arz eden bir hâl söz konusudur. Bu halin yani gönlümüzdeki hicran duygusunun son durağı, ebedi olana kavuşmaktır. Hakikati arayan insanlar, konfor alanlarından ayrılarak bu yolda olmaya çaba harcamış ve çile çekmişlerdir. Daha doğru anlamda noktalayacak olursak, rahatlığın bulaştırdığı rehaveti terk etmek ve harekete geçmek için yola düşmemiz gerekecek bir de halden anlayan bir haldaş edinirsek ne âlâ. Ve hakikat yolunda bu cesareti gösterebilmek için önce ayrılabilmeyi göze almalıyız. Zira hayat, hareket ve hasret gerektirir. Ve bunun başlangıcı tekrar kavuşacağını umarak ayrılmaktır. Kalbimizde yanan kor ateşe rağmen “Elveda” diyebilmemizdir. 

Sayı: Sayı 03

Kategori: Deneme

Yazar: Hikmet Şeyhanlıoğlu