Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Bir Aksa Silsilesi

Güneşin battığı, ayın doğduğu bir ufkun getirdiği haberler vardır her zaman. Geçmişin habercisidir işin sonunda. Fırtına öncesi sessizliğin, söylemek isteyip söyleyemediklerimizin getirdiği bir güvercin görünür kadrajda. 

Ne kadar oldu bilmiyorum, saymadım hiç. Kaç sokak yıkıldı, kaç kişi göçtü buradan? 

Anneler kara güne merhaba der, eşler yalnız uyanır, çocuklar saatlerce bir ümitle bekler, bir Aksa’nın göz yaşı zaten çoktan kurumuştur. 

Yaş yaşı götürür; asırlar geçer, vedalar yapılır, veda edenler hiç yaşlanmamıştır hatta her gün yeniden dirilir. Bin güvercin gökte görünür, ebabil misali uçar Mescidi Aksa’nın üstünde. Tekbirler yağdırırlar yeryüzünden, karşılık gelir semadan, bir aksa silsilesi… 

Derin bir iç çekti oğlan. İki gün önce olan bombardımanın ardından kalan mahallesine gitti yalın ayaklarla. Artık canı yanmıyordu tabi, ayakları sertleşmişti… Sen, senin ayağına kıymık batsa dünyayı yakarsın değil mi..? 

Ezberlediği yollar birbirine girmişti, en son hangi sokakta top oynamıştı?  

Meydandan sonraki 7. Sokak” diye mırıldandı. Zor bela ayırt etmeye çalıştı harabeleri. Sanki kıyamet kopmuş ama dünyada kalmışlar gibiydi. 

Bir duvarın yamacında oturup derin bir nefes aldı. Havanın kokusu tozla karışık, ateş ve yanık ile bulanmıştı. Gözleri, enkazın altında bir zamanlar var olan o huzurlu anları aradı. Annesi sokağın öteki ucundan seslenirdi oğluna. Ama şimdi bu sessizlik daha ağırdı.  

Gri gökyüzünde bir güvercin sürüsü belirdi. Son zamanlarda sığındığı Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen Ebabil kuşları geldi aklına. 

O günün ebabilleri olan güvercinlerin izlediği yolu izlerken içinde hissettiği silsile ona sesleniyordu. Denizin kıyısına geldiğinde soğuk suyun ayaklarına çarpmasına izin verdi, irkildi. Gökyüzünü koyu griye boyayan duman, ölümün habercisiydi aslında.  

Oğlan bir adım attı, sonra bir adım daha. Her adım, bir direnişti. Her nefes, bir varoluştu. Yok olmak diye bir şey yoktu. Her yok bir vardı. 

Sanki bir Ebrehe daha vardı şu fâni dünyada, ellerinde yüzlerce fil ile geliyor Kâbeyi yıkmaya. Öyle ya, hep böyleydi zaman; biri gelir, biri gider ama zaman hep tekrar eder. 

Ya Ebabiller! Neredesiniz?” 

Meydanda duyduğu çığlıklar üzerine ayağa kalktı yürümeye devam etti. Yıkıntılar arasında ilerlerken, bir zamanlar annesinin seslendiği o sokağın ucunu gördü. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sanki annesinin sesi yeniden kulağına çalınıyordu “Yavrum, eve gel!” 

Bir an için zaman durmuş gibiydi. Gözlerini açtığında, o sesin geride bıraktığı yankıyı hissederek yürüdü. Her adımda sokak, kendi kalbinde yeniden canlanıyordu. Sokaklar onun içinde yaşıyor, onunla birlikte nefes alıyordu. 

Sokaklarımız yıkılabilir ama biz yıkılmayız” diye fısıldadı. 

Güneşin battığı, ayın doğduğu bir ufkun getirdiği haberler vardır her zaman. Geçmişin habercisidir işin sonunda. Fırtına öncesi sessizliğin, söylemek isteyip söyleyemediklerimizin getirdiği bir güvercin görünür kadrajda. 

Kadrajda, Filistin’in sessiz sokakları yeniden canlanıyordu. Çünkü her insan, kendi içinde bir sokaktı. Ve her sokak, bir ümmetin kalbiydi.  

 

 

 

Sayı: Sayı 10

Kategori: Öykü

Yazar: Eslem Ayşe Kılıç