Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Baba Haydar Efendi Beni Nereden Tanıyor?

Hayat bana hak etmediğim şekilde özel rutinler sundu, inkar edemem. Her yıl, yılın ilk günü İstanbul’un soğuk ve çoğu insanın bir önceki akşamdan kaldığı için son derece sessiz olan Bebek’te sabah yürüyüşlerini, yılda bir kez gittiğim gece müzelerini, kıştan çıkıp yaza girmeye hazırlandığımda uzun süren bahar temizliklerini inkar edemem. İşte her Ramazan ayı mutlaka bir kere gitmeyi ihmal etmediğim Muradı Münzevi Hazretleri’ni ziyaret, hayatın bana sunduğu özel rutinlerden biri. Ancak bu yıl bu rutinde aksama olmuş, ziyaret 1 Şevval 1445 Ramazan Bayramı’na denk gelmişti. İstanbul’un bayram kalabalığına aldırış etmeden heyecanla yılda bir kez görüştüğüm bir dostumla buluşmaya gider gibi Eyüp Nişanca’nın yolunu tuttum. İstanbul’un üç büyük alimlerinden biri olan bu özel insanın türbesine gidiş zahmet isteyen bir iş. Nişanca’nın tepe noktasında  bulunan bu mekan sabır isteyen yokuşlara sahiptir. Her yokuşu çıktığımda hazret bu yokuşları engelli hali dönemin İstanbul’unda nasıl indi çıktı diye de hep düşünmüşümdür. Bazen Nişanca’nın çıkmaz sokaklarına sapsam da, ayaklarım tepeyi çıkarken yorgunluktan konuşur hale gelse de İstanbul’un bir başka mahallerine ve yüzüne şahit olmaktan duyduğum memnuniyetle yokuşları çıktım. Sırf orada etmek için kalbimde sakladığım dualarımla yol alırken bir an kaybolduğumu fark ettim çıkmazdan, sokaktan bir yokuşu indim, bir başka yokuşa başlamadan önce esnafın beni Baba Haydar Efendi Camii ve türbesi üzerinden yönlendirmesi ile tekrar yola koyuldum. Adını ilk defa duyduğum bu küçük  cami ve türbe önüne geldiğimde bir an önce hedefime ulaşmak telaşından kalbimden geçen içeri gir sesini bastırmak istedim. Aklım bu sesi bastırmakta yeterli kalmadı bir de üstüne kalp sesini destekler hale geldi.

Öğleni kılmak için çok geç kalma, önce burada öğleni kılarsın sonra Muradı Münzevide rahat rahat oturursun vakit geçirirsin. 

Bir yandan bunları düşünürken bir yandan da kimdir bu Baba Efendi diye caminin girişinde yazan kendisi ile bilgileri okuyordum, meğer Allah’ın özel kullarından biriyle hayat karşılaşmam yaşanıyormuş haberim yokmuş. Kanuni ile yaşadığı ibret verici kıssaları, yaşamını temiz bir kalp ile Allah’a bağlayışı ve veda ettiği dünyaya giderken dahi verdiği ibretlik derslerle artık ayaklarım çoktan bu caminin içindeydi. Camileri oldum olası hep sevmişimdir, bu sevgi salt ibadet sevgisi olarak algılanmasın lütfen. Fatih Camii’nin üst katında İngilizce çalışmayı, yazın en deli sıcaklarında bile püfür püfür esen Kaptan Paşa Camii’nde Cumhuriyet Tarihi okuması yapmasını, bir arkadaşımla buluşacaksam bulunduğum yerin cami avlusunu seçmeyi hep sevmişimdir. Kimi bende iz bırakarak -şahsiyetimde izler bırakarak- karaktere dönüştü, kimi soğuk ve donuk betonlarıyla üzerimden akıp gitti. İşte Baba Haydar Efendi Camii o gün benim hayatımda yeni bir kimliğin ve karakterin açılmasınında kilit mekanlardan biri olacaktı. Ve hayatın sevdiğim rutinlerine eklenecek bir rutin daha. 

Orada olmanın verdiği haz, sakinlik, huzur ibnül vaktimin en yükseğe çıktığı o anları unutamıyorum. Ama her şeyden önce içime güven dolduran bu mekan aklımı ve kalbimi umutla doldurmuştu. Ben şu an burada olmakla büyük bir umut yaşıyordum. Kalkarken kendime tek söylediğim cümle, “Buraya tekrar gel!”.

İşte bu umutlarla çıktığım yokuşun zirvesinde nihayet Muradı Münzevi türbesini görmüştüm. Büyük bir heyecan, büyük bir şükür duygusu ve Ramazan bayramı dolayısıyla kapalı olan kapılar. Kapalı olduğuna inanmak istemediğim o anda yanıma yaklaşan mahallenin dışarıdan dua edebilirsin demesiyle hafif burkulan kalbim, tekrar hayrı aradığım bu olayda artık hızlanarak yine Baba Haydar Efendi’ye koşuyordum. “Tekrar gelmek istiyorum derken bu kadar erken mi yani?”

Evden Muradı Münzevi diye çıktığım bugünü Baba Haydar Efendi ile tanışma günü olduğunu kabul etmem ile bana az önce gir diye bakan kapısız eşikten tekrar geçtim. Tekrar selam verdim, kendimi tekrar tanıttım ve bu sefer yanında bir süre ağaçların arasında oturması tercih ettim. 

Bu tanışma artık ikimiz arasında bir sır. Sen beni çağırdın ben de habersiz aldığım bu daveti şuursuzca kabul etmiş oldum. Buradan aldığım güç için teşekkür ederim, yanınıza, inşallah yanınıza tekrar uğramak baht olur. 

Tekrar görüşmek umudu ile eşikten geçtim, Ramazan sonrası her yerin tıklım tıklım kalabalık olduğu Eyüp sokaklarında yemek yiyebilmek için yer aradım. Kalabalıklara baktım, kalbim oturma dedi. Paket yapıp sessiz tenha bir yer aramaya koyuldum. Bir caminin avlusuna girdim deliler vardı olmaz canları çeker dedim çıktım, park buldum önü kamyonlarla kapatılmıştı, yolun kenarında bank buldum kavga eden çiftler vardı, en son mahallenin kaldırımına oturayım dedim bu sefer kediler vardı yemeğimi onlarla bölüşmek istemedim. Açlığım iyiden iyiye bastırmış bir yandan hızlı hızlı yürüyor bir yandan da yemeğimi yiyecek kimsenin olmadığı köşe arıyordum. Bu yürümenin sonu beni yemek yiyebileceğim yer olarak tekrar Baba Haydar Efendi’ye çıkardı. Şaşkınlığım ve gülümsemle eşikten geçtim, tekrar selam, tekrar yanına oturmaca…. Yemeği yediğim süre zarfınca türbeye gelen olmadı aslında bitene kadar kimsenin gelmeyeceğine zaten emindim. Son ayranımı yudumladığımda içeriye bir aile girmişti. Buna da şaşırmadım…

Ben inşallah tekrar gelmek nasip olur derken, bu kadar erken kast etmemişim. Yani bir süre sonra demek istemiştim. Gitmek için sizden müsade rica ediyorum, söz tekrar geleceğim ama şimdi gitmem gerekiyor. Hem artık tanışmış olduk, bugün buraya gidip gelmekten yoruldum. Tekrar geleceğime dair söz veriyorum.

Toprağın altındaki faniyi gitmek için ikna ettikten sonra o gün tekrar yolum Baba Haydar Efendi’ye düşmedi. O gün kendi kendime hep sordum.

Baba Haydar Efendi beni nereden tanıyor?

Sayı: Sayı 07

Kategori: Deneme

Yazar: Gözde Çimen