Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Artos’tan Doğan Erek’ten Batar

Eylüldü. Gök ağır, hava serin, toprak nemliydi. Gündüzler artık daha kısa, geceler uzamıştı. Yeryüzünün her temiz köşesinde, ceketin üzerinde secdeye gidilen vakitler gelmişti. Erek dağına karlar yeni yeni serpilmişti. Dağın eteklerinde, bozkır tarlalarda cırcır böcekleri son türkülerini yakmıştı. Faruk suyundan karıncaların nasiplendiği demdi. Demlikler semaverlerden ocaklara taşınmıştı. Evli evine, Vanlı Van’ına dönmüştü. Göl, kızıl gökle olan muhabbetine doymuştu. Ceplerde birikenler bitmiş, amelde nice kusurlar bitmiş, birikmişti. Bugünün hesabı unutulmuş, yarının planları yapılmaya çoktan başlanmıştı. Herkesin kutsalı işi, dostu bitmeyen meşgaleler… Çocukların sırtında çantalar, kulaklarında nasihatler, yüreklerinde bir heyecan ve inceden bir keder… Sevdaların özgürlük sayıldığı yaz ayları nihayete ermişti. Aşka yakayı kaptıran gönüller ağustos böcekleriyle kader arkadaşı olmuş, sürgün yolunu yürüyordu. Aşksız kalan gönüller, karıncalar kervanında, sırtlarında kaygı ve endişe taşıyordu. 

Kasım, sevda kervanıyla yolu birlenmiş, gözüne edep perdesini çekmiş bir genç delikanlı idi. Yaz boyu cebi boş lakin gönlü hoş, avare idi. Yaz aylarında güneş gölden batardı. Kasım kimi zaman Edremit’te, kimi zaman İskele’de, bazen de İreni’de sevdasına sevda katardı. Özgürdü ya, aşkla dolaşır, aşkla yatar, aşkıyla kalkardı. Sevme mevsimi bitene kadar kafası da gönlü de pek rahattı. Eylülde gözünü kapatır, yasaktan kaçardı. Sıcak günler serin Van gecelerini kovalamış, yaz bir an gibi geçmişti. Güneş artık gölden değil Artos’un yamacından batacaktı. Asrının güzel genci Kasım, günbatımının seyri için kimsenin olmayacağı bir yere, Erek’in eteklerinde bir tepeye tırmandı. Kasım gözlerini mühürlemiş, aşkı aramaya, sevdasıyla yaşamaya ara vermişti. Tepeye vardığında gök kızıllaşmaya başlamış, mavi göl kızıl rengine boyanmıştı. Bu doyulmaz seyre dalmak için düşünmeden açtı gözlerini Kasım. Önce bir şey göremedi, gözleri karanlığa alışmıştı. Güne alışınca gördüğü güzellik gözlerini kamaştırdı. Öyle bir güzel görmüştü ki kendisini rüyada sandı. Seyretmeye geldiği gökyüzü o güzelin gözlerinde parlıyordu. Yaz boyu aradığı aşkı güz gelince bulmuştu. Ruhu değil Erek’e, aleme sığmayacak kadar genişlemişti. Mührü yanan gözleri yaşla dolmuştu. Gönlü huzur bulmuş, hasretiyle yandığı sevdaya kavuşmuştu. Eylüldü. Amansız bir hastalık gibi tüm vücudunu mahkûm eden bu sevdanın adı, Eylül’dü. Onu Artos’tan batan güneşin ışığında görmüştü. Aşık Kasım eylülde gözünü kapatmış ama Eylül’e gönlünü kapatamamıştı. 

Kasım’ın gözleri Eylül’ün mahkûmu olmuş, Eylül büyüyen bu aşktan habersiz günlerce tepenin üstünde günbatımını izliyordu. Mecnun gibi dağlara düşen Kasım, her akşamüstü aynı tepede gizlice seyrediyordu Eylül’ü. Onun masmavi gökyüzünü yansıtan gözleri, Kasım’ın bağrına bir hançer gibi saplanmıştı. Gözlerine baktıkça o hançer yüreğini daha da kana buluyordu. Sevda yasağını çiğnemişti Kasım, bir yanı pişman bir yanı memnun, cezalandırılacağı güne kadar esmer sevdasına sarıldı. Eylül bitti, miskinler yurdundan sürgün edildi Kasım. Tek suçu sevmekti, bir eylül akşamı gönlüne düşen ateşin kurbanı olmuştu. Muhabbet dendi mi akla Kasım gelirdi, samimiyet dendi mi o, merhamet dendi mi o belirirdi hemen zihinlerde. Sevdası kadar yaşayan, sevdasız geçen vakti ömür saymayan bir gençti Kasım. Alnına bir garip aşk, kaderine sürgün yazıldı. Ondan geriye, kalemiyle karaladığı bir mektup kaldı:

“Senden uzaklaşmakla sana yaklaşabileceğim o uçurumun kıyısındayım. Seninle günbatımını izlediğimiz dağın ardından ben batıyorum şimdi. Yaz akşamlarında alıştığımız gibi güneş göle batmıyor artık. Mavi göl kızıllaşmıyor, kararıyor ve yalancı bir ışık demeti eşliğinde kayboluyor. Güneş dağın ardında ve ben de sevdamızı o dağın arkasına gömüyorum. Sen gecenin sessizliğinde, sıcak yatağında güzelliğini örteceksin. Ben gecenin ayazında sevdam üşümesin diye ceketimi çıkarıp dağlara giydireceğim. Kulağımda sesinle yürüyeceğim sevda sahillerini. Ormanın derinliklerinde bu sevda büyüyecek sessizce, sen gönlümü kavuran bu ateşten habersiz meydanlarda yürüyeceksin. Sen bilmesen de hasretinle yanacak gönlüm. Gecelerim uykudan nasibini alamayacak. Alemin sessizliğe boğulduğu vakitlerde kalemim hep seni haykıracak. Eylül geceleri kadar uzun, bir o kadar da karanlıktır vuslatımız. Seher vakti gelince doğmaz güneş. Güneş doğmaya başlayınca gök seher rengini alır. Kavuşma vaktimiz yok bizim de. Ben doğacağım kalbine, yüzün aşk rengini alacak.”

Sayı: Sayı 09

Kategori: Öykü

Yazar: Abdulmelik Bayir