Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

Arıların Ölmesiyle Oluşan

İncir meyvesinin hayretini düşündüğüm tam o sırada kendimi kıyafetlerimle denize düşmüş bir şekilde buldum. Buldum diyorum çünkü nasıl olduğunu ben de hatırlamıyorum. Şubat’ın 13’ü Bebek’te her zaman yaptığım gibi sıradan bi’ sabah yürüyüşündeydim. İstanbul’da o gün sert bir ayaz vardı, ayaz kendisine yol arkadaşı olarak sisi de almıştı. Gün hâlâ doğmamış, soğuk kendini adeta otoriter bir kişilik gibi hissettiriyordu. Şehri örten sis, sakinlik veren anne gibiydi. Tüm bunların hiçbir önemi yok, önemli olan benim bu soğukta, şehrin ve insanın henüz uyanmadığı bu saatte yüzme bilmeyen bir insan olarak denize düşmüş olmamdı. Hoş yüzme biliyor olmam bile hikâyenin dramatikliğini değiştirmeyecekti, akıntıya karşı koymam mümkün değildi çünkü. Denize düştüğüm ilk anda fark ettiğim; evden çıkmadan önce son dakika karar verip giydiğim montumun bana can simidi olduğunu görmemle ne kadar doğru bir karar vermiş olmamdı. Hayatta her zaman böyle doğru kararlar alamamıştım ama mont seçiminde çoğu insandan daha başarılıyım demek ki. İlk anda yaşadığım panik can simidine sahip olduğumu görmemle yerini tuhaf bir sakinliğe bıraktı. Hatta mont su almaya devam ettikçe şişmeye devam ediyor böylelikle batmayıp yüzeyde kalmaya devam ediyordum. Ters akıntıya karşı çok biliyormuş gibi kulaç atmaya çalıştım ama nafile yerimden bile kımıldayamıyordum. Artık çareyi avazım çıktığım kadar bağırarak, uyuyan şehre sesimi duyurmaya çalışmakta buldum. 

-Denize düştüm, yüzme bilmiyorum -kimse yok mu? İmdattt! Kurtarın beniii!

Montun bana verdiği hayatta kalma ümidi, sesimi kimsenin duymamasıyla yavaş yavaş ümitsizliğe doğru ilerliyordu. Bu hayatta çeşitli sebeplerle türlü yalnızlıkları tatmıştım ama denizin ortasında bir yalnızlık yaşayacağım aklımın ucuna bile gelmezdi. Bu da benim farkım olsun. Şehir hâlâ soğuk, sisli, sessiz ve uyumaya devam ediyor…  Suya dayanıklı akıllı saatime baktığımda güneşin doğuşunu 23 dakika olarak gösteriyordu. Denizin içinde durdukça şişen montumla kollarımı iki yana açmış, yüzüstü boşlukta süzülüp duruyordum. Hava benim tahminimden erkek aydınlanmaya başladı, hep karadan görmeye alışık olduğum İstanbul’u ilk defa denizin içinden farklı bir açıdan gördüğümü fark ettim ve bu durum ikimiz için yeniden bir tanışma gibi olmuştu. Deniz ve yalnızlık, beni iyice yormuşken artık son kez avazım çıktığı kadar şehre seslenmek istedim. Son çığlığımın ilk neferleri duyan, belediyenin hizmet görevlisi İbrahim Bey ile o sırada doktoru ve şoförüyle birlikte Bebek’te yürüyüşe çıkan bir iş adamı oldu.  Tabi uzun süren cebelleşmeler, uzatılan sopalar, suyun etkisi ile üç ton ağırlığa ulaşan montun çekilirken yırtılması, derken bir şekilde onların çabası sayesinde karaya çıkartılabildim. Ambulans istemedim, sadece parmağımla Bebek parkında duran aracımı gösterip beni arabaya götürmelerini rica ettiğimi hatırlıyorum, hepsi bu. Birlikte araca gittikten sonra olanlar oldu ve çılgınlar gibi ağlamaya başlamam da bir başka hatırladığım anım oldu. Hayatımın ikinci bir başlangıç noktası olmasından dolayı dönme dönem üzerine düşündüğüm bu olayın bende en çok utanç duygusu oluşturduğu ile yüzleşmem oldu. Sıradan bir sabah yürüyüşünde incir meyveleri ve incir arılarını düşünürken denize düşen bir salak olmuştum. 

Sahi, düşmeden tam evvel sonra diyordum; sonra erkek incire bırakılan yumurta önce lavra sonra olgun arı olur, yeni doğan erkek arılar kanatsız ve tek görevleri çiftleşmektir. Dişi arılar ise doğdukları erkek incirin polenlerini alarak başka dişilere taşıyarak doğanın döngüsünü mutualist bir şekilde devam ettirip dururlar. Yani incir arıları ile incir meyvesi…

Birbirlerine muhtaç…

Birbirleri için ölür…

Birbirleri için yaşayarak…

Hayreti önce beni ölüme sonra yeniden bir yaşama başlatan incir meyvesi ve incir arılarının oluşumu onları henüz yemeye cesaret edemediğim vasatta, daha yemeden hücrelerimin yenilenmesine sebep olmuştu. Önümüzdeki ilk yaz, hem annem hem de denişe düşüşümün hatırına oluşumuna hayret etmeye devam ederek bir ısırık alma ümidi ile…

Not: Hazar Derneği mutfağında sevgili Nergis Kasım’ın anlattığı incir hikayesine ithafen…

Sayı: Sayı 05

Kategori: Öykü

Yazar: Gözde Çimen