Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

AHESTE

Her şey tüm karanlığı ile içimi bir is gibi kaplıyor. Bir adım sonrasını göremiyorum. Merdivenler bitsin istiyorum. Bitsin. Son basamağa yaklaştığımda demir kapının ağırlığı soğuk bir misafir gibi karşımda duruyor ama ağırlamak zorunda değilim. Geçip gideceğim… Bilse üç gün sonra bir daha beni yolcu edemeyeceğini belki böyle dik dik bakmaz, soğuk soğuk durmazdı karşımda. Bir kapı açılıyor, koridordaki ses tanıdık sözler epey zamandır alaycı.

-Aheste aheste indiğiniz merdivenleri bir zahmet yukarı çıkınız beyefendi. Çünkü yine unuttunuz!

Unuttuğum şeyi hatırlamam zor olmadı ama ondan önce hatırlayamamak unutmuş olmak demekti. Hem en yakın olduğum hem en çok unuttuğum şey: Gözlüklerim! Nasıl her seferinde unuttuğuma ikimiz de bir anlam veremiyorduk ama eskiden sırf bu unutuşum bile ona tatlı gelir, çok söylenmezdi. Şimdilerde gözlüklerimi unutmam demek sanki onu unutmam demekti. Öyle olmadığını bilmiyordu. Yeniden merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başladım, kapıya yaklaştığımda göz göze geldik, yine aradık birbirimizi gözlerimizde. Ağır bir sessizlik çöktü. Kelimelerim sanki sürgün edilmişti ama hatıralarımız gülümsememe mani olamadı. Teşekkür edip gözlükleri aldığım sırada sessizliği yine o bozdu. 

-Editörsün, sabahtan akşama kadar kitap okuyorsun, ama kahveni unutmuyor gözlüklerini unutuyorsun!

Bu sefer içimin is kokusu tüm apartmanı sarıyor kimseyi rahatsız etmeden kendimi sokağa atmak istiyorum. Bir adım, son bir adım daha. Sokaktayım! Sabahın ayazı içime doluyor, tek hissettiğim şey üşümek. Evet, sadece üşümek! Hatırladığım en naif şey ise termosun içindeki sıcacık kahvem. Usul usul Şehzade Camii’nin bir köşesine çekiliyorum. Banklar soğuk, kediler aç, ben sessiz.  Çantamdan kahvemi çıkartıyor kokusunu içime çekmek için burnuma yaklaştırıp gözlüklerimin buharlanmasıyla keyifleniyorum. İki satır da olsa kuşlardan bahsetmek istiyorum.

Uçuyorlar… uçuyorlar… uçuyorlar…

Yazmak için kalemimi aradığım zaman suyumu buluyorum yine. Unutmamış. Hep söylediği gibi az su içmem sağlığım için iyi değil tabi. Üç gün sonra mahkemede tek derdimizin fazla kahve, az su, bir de unutulan gözlük olduğunu mu söylesem. Hiç inandırıcı değil lakin başka bir gerekçe de yok.  Nasıl ayrılır ki bir insan? Bilmiyorum.  Şöyle desem belki ikna edici olur, hem daha az alaycı anlaşılırım. Dağınıklığını kendine şan etmiş bu adamı toparlayıp düzene sokmak ve sonra sevmek zor geliyordur belki de hâkim bey. Hayır hayır bu da olmaz. Hâkimin umurunda mı olur onun beni sevişindeki sıralamanın bozuluşu. İyisi mi sözü ona vermek, yıllardır beni toparlayan ayrılışımızın sebebini mi toparlayıp anlatamayacak! 

Vakit geldi, bugün hiçbir şey unutmadan evden çıkmalıyım. Su çantanın içinde, kahveyi şimdi termosa koyuyorum, gözlükler de tamam. Gidebilirim! Bu sefer hiç bir şeyi unutmadığımı görse üzülür mü acaba? Bilmiyorum. Ahh! Az kalsın unutuyordum. Anahtarlar! Masaya bıraksam bir unutuluş olmaz artık. Son basamaktayım. Demirkapı kapanıyor. Yürüyorum. 

Sayı: Sayı 05

Kategori: Öykü

Yazar: Betül Yavuz