Sürgün Dergisi'ne destek olmak ister misin?

Destek Ol

Sürgün Dergisi Logo

21 Kasım*

Yağmurlu günler ve yağmurlu yürüyüşlerden çok keyif alırım. Bugün üst üste yakalanmayı başardığım yağmur, tam aksine diğer tüm seferlerden farklı olarak darmadağın hissettirdi. Benim için yeniydi, ıslanmış kıyafetlerle su birikintileri arasında hızlıca yürümeye çalışırken yağmuru yok saymaya çalıştım fakat mümkün değildi.

Bir şeyleri düzelteceğim heyecanıyla geldiğim bu yerden yıkılmış olarak geri dönüyorum. Tüm tedbirleri alıp, tüm aksiliklere pay biçmiştim halbuki, ama olmadı… Bunu da düzelteceğim fakat ‘her şey’e dahil olmayacak. “Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği”ni duymaktan gına geldi artık. Tam da bu söze inat kalkıp her şeyi düzeltmeye çalışmanın umuduyla yerimden kıpırdamaya motivasyon bulmuştum… Her şeyi düzeltmeye kalkıştığım her seferinde, bu kaçıncı çakılışım işte onu bilmiyorum.

Binadan çıktıktan sonra avluda telefonumun şarjı 20 saniyede yüzde yirmiden sıfıra indi. Zaten ne yapacağımı bilmez bir hâlde kalakalmışken, şarjımın da böyle hızlı bir şekilde bitmesiyle o an gerçekten ortada kalmış gibi hissettim. Sonra yavaş ve takatsiz adımlarla oturabilecek herhangi bir yer aramaya başladım. Üç kez yağmur yemiş ve üşür bir hâlde buradaki herhangi bir kafede oturuyorum. Üsküdar’a buradan sadece minibüs ile iniliyor, yollar trafikten dolayı kilit. Başka da bir yol bilmiyorum ve telefonum kapandı. Şimdilik bir yerde oturmak, sakince üzerimden geçen bu hissi sindirmek için zaman ayırmak en mantıklısı olacak.

Her şeyi planlamıştım, bir şeyler yoluna girmiyor, bir şeyler olmuyor. Nasıl oluyorsa ben çabaladıkça hiçbir taş yerine oturmuyor. Vardır bunda da bir hayır diyorum. Vazgeçip gitmemek için, kendime vardır bunda da bir hayır diyorum. Ama insan durumun ağırlığını göğsünden atamıyor. Bir de üzerine, o an durup boş koridorun ortasında ağladım çıkmadan önce. Ağladım demek bana her seferinde bir başka yabancı geliyor zaten. Ağzımdan dökülüşü soğuk hissettiriyor kimi zaman. Kendi hata payımı aradım uzun uzun. Bu sefer gerçekten peşinden koştuğum şeyin yüzünü görebilecek gibiydim, çok olacak gibi oldu ama… Belki de acele ettim.

Oldum olası zihnimde düşüncesiz bir an bile hatırlamıyorum. Kafamın içindeki düşünceler o kadar kalabalık bir karmaşaya dönüştü ki, artık seçemiyorum. Bu düşünceler uğultusunda uyuşuk bir hâlde oturdum, çantamda ip buldum bileklik örüyorum. O kadar anlamsız geliyor ki, ne yapacağımı bilmezlikten… Koştum, ıslandım, üşüdüm, düzelteceğimi sandıklarımı ellerimden kayıp kaçırdım, koridorun ortasında ağladım, eve nasıl döneceğimi bilmez bir hâlde kafede salep içip bileklik örüyorum ve bu gerçeklikten iyice uzak hissettiriyor. Normal midir bu saçma hâl?

Üzerime defalarca yediğim yağmur, diğer tüm seferlerden farklı olarak darmadağın hissettirdi. Acziyeti hissettiren yağmur değildi işte, sadece bugün benliğim darmadağın olmaya hazır değildi. Darbe yemiş gibiydim ve bu sefer aksine hızlıca kalkıp hemen toparlanmaya çalışmadım. Yığıldım olduğum yere. Tüm bunların üzerine salep içip bileklik örmek garip hissettirdi fakat normal hissetmenin ne demek olduğunu su dolu birikintilere fırlattım çok az önce.

Şarjı doldu telefonumun, kalkmam gerek. Günü bitirmek için kımıldamam gerek. Harita bir sürü seçenek sunuyor, trafik ya da ne kadar aktarma olduğuyla ilgilenemeyeceğim. Rotalardan herhangi birini seçip yürümeye başlıyorum. Akşamla beraber hava iyice soğumuş, yağmur damlaları kıyafetimde açtığı kanallardan memnuniyetle geçerek içime işliyor. Üşümeme rağmen uzun uzun yürüyecek olmam güzel, yüzüme değen ellerimi üşüten soğuk iyi hissettiriyor.

Vardır bunda da bir hayır diyorum, her şeyi kontrol edemeyeceğimi daha iyi idrak ederek. Bazı şeyler bozuk, bazı sular bulanık kalmalı demek ki bir süre. Işınlanmayı icat etmeyeceklerse neden böyle bir fikri aklımıza soktular isyanıyla yaklaşık bir buçuk saatlik yolumu bitirmeye çalışıyorum. Kasım bölen, taksim eden demekmiş. Bugün “her şey”i bölüp ayırıyorum: Düzeltebileceklerim ve akışına bırakacaklarım. 21 Kasım, çırpınmayı bırakıp akışın ritmini işitmeyi öğreniyorum.

*Arapça ḳsm kökünden gelen ḳāsim قاسم “bölen, taksim eden” sözcüğünden alıntıdır.

 

Sayı: Sayı 11

Kategori: Öykü

Yazar: Meryem Zurel